Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)

In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten

--------------------

Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.

Lektion lernen

  • hîn (a.i. ç. ahyân.) An, zaman, vakit, sıra, çağ. Kıyamet. mec. Zamane adamı, kurnaz, dalavereci. Hîn-i sabâvetimden beri, en ziyade menfûrum, fe-lillâhi'l-hamdu yalan söylemektir.  RNK-Barla Lâhikası/307
  • Bâzü'l-Eşheb Akdoğan. Kır saçlı. Abdulkadir-i Geylâni Hazretlerinin bir nâmı. Dest-i gaybın da Gavs-ı Âzam Sultan-ı Evliya Bâzü'l-Eşheb, Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (kuddise sırruhu'l-âlî) Hazretleri olduğunu son defa öğrenmiş olduk.   RNK-Barla Lâhikası/307
  • 1-bâis 2-bais 1-Gönderen.    Sebeb olan.      İcab ettiren.    Yeniden yaratan, dirilten. 2-Fakir.   Şiddet ve zahmete uğramış kimse. Âmin. Dâreynde bâis-i necâtımız(kurtuluş sebebi) olan bu hizmeti bilkülliye terk edecek olursak, o zaman helâkimiz muhakkaktır.  RNK-Barla Lâhikası/308
  • livâ Bayrak. Sancak. Eskiden kazadan büyük, vilâyetten küçük yerleşme merkezlerine denirdi. Tugay. Hz. Peygambere (A.S.M.) âit sancak. haşirde de livâ-yı Muhammedî (a.s.m.) altında haşir ve cem olmaklığımızdır.   RNK-Barla Lâhikası/308
  • 1-meşk 2-meşk 1-Yazı örneği, yazı nümûnesi.    Alışmak, öğrenmek için yapılan çalışma, alışma, araştırma.    El alıştırması.    Musikide bir parçayı talim etme.    Ders. 2-Kırba, tulumdan yapılmış su kabı. meşk(öğrenmen) eden yoldaşlarına, dâreynde selâmet ve saâdet ve muvaffakiyetler temenni ve niyaz eylerim.   RNK-Barla Lâhikası/311
  • hâmûş Susmuş, sessiz, susan, sessiz duran, sâkit. Bir mevsim baharına geldik ki âlemin,  Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harâp   RNK-Barla Lâhikası/311
  • havz Havuz Suya girme. Sakınılacak bir işe girişme. Girme, başlama. Bir mevsim baharına geldik ki âlemin,  Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harâp     RNK-Barla Lâhikası/311
  • tehî Boş. zf. Boşuna. Hünersiz, marifetsiz, bilgisiz. zf. Boşu boşuna, nafile. Bir mevsim baharına geldik ki âlemin,  Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harâp   RNK-Barla Lâhikası/311
  • efzun Fazla, çok, aşkın, ziyade. Hizmetiniz umumî ve müessir, âmâliniz muvaffak, himmetiniz âli ve daim, emeğiniz makbul, sa'yiniz meşkûr, hayatınız mes'ut, ömrünüz efzûn, sıhhatiniz mahfuz olsun.  RNK-Barla Lâhikası/507
  • mühdî Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden. Hidayete getiren. Hidayete vesile olan. (Bak: Mehdi) Mürşid, muvaffak. Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bir ismine Mühdi diye buyurulmuştur. (Her hâdi zât, mühdi olamaz. M.) Kardeşim, bil ki: Hazret-i Muhyiddin aldatmaz, fakat aldanır. Hâdîdir, fakat her kitabında mühdî olamıyor. Gördüğü doğrudur, fakat hakikat değildir. Yirmi Dokuzuncu Sözde, ruh bahsinde, medâr-ı sualiniz olan o hakikat izah edilmiştir.   RNK-Lem'alar/77
  • ibzâl Esirgemeyip bol sarfetme, bol kullanma. Her defa olduğu gibi, bu kere de, nâmüstehak olduğum halde hakk-ı fakirânemde lütuf ve ibzal buyurulan iltifatât-ı bînihaye bu fakiri mestediyor.  RNK-Barla Lâhikası/331
  • muktebes (a.s. kabs'dan. ç. muktebesât.) İktibas edilmiş, alıntı yapılmış, alınmış, aktarılmış. Öyle kanaat ve imanım var ki, sizin nur ve hakikat fışkıran Sözleriniz, Kur'ân-ı Hakimden muktebes tefsiridir. RNK-Barla Lâhikası/333
  • mütena'im (a.s. ni'met'ten.) Nimetler içinde, nazlı olarak büyüyen, bolluk içinde büyüyen.   Çok şükür, sevgili Üstadımızın sayesinde ve teveccüh ve duasıyla bu Nurlardan mütenevvir ve mütena'im oluyoruz.  RNK-Barla Lâhikası/334
  • gars Ağaç dikme. Dikilmiş fidan. Bu bid'atların kesreti ve muharriplerin bolluğu devrinde Bismillah ile gars olunan Nur fidanının yaprakları olan,  RNK-Barla Lâhikası/341
  • şuûb (a.i. şa'b'ın ç.) Cemaatler, taifeler, kabileler. Kızıldeniz'den çıkarılan dallı budaklı taşlar. Cem etti kabâil(kabileler) ve şuûbu  Mevlâya muhabbeti müsellem  Bir kıbleye bağlandı kulûbu  Sallâllahü aleyhi ve sellem.   RNK-Barla Lâhikası/342
  • bâru Kale duvarı, sur. Siper, sığınacak yer. yıkılmaz, aşılmaz, geçilmez bir sur; burç ve barûsu muhkem, mahûf ve müthiş bir kal'a-i polat ve bedendir.   RNK-Barla Lâhikası/344
  • mahûf (a.s. havf'dan. ç. mahâvif.) Korkunç, korkulu (yer). Tehlikeli. yıkılmaz, aşılmaz, geçilmez bir sur; burç ve barûsu muhkem, mahûf ve müthiş bir kal'a-i polat ve bedendir. RNK-Barla Lâhikası/344
  • meyan Suyundan şerbet yapılan ve tıbta faydalanılan bir kök, meyan kökü. Orta, ara, miyan. Ortalama. Aralık. 5-Bel. Kıvam. (reçel, helva vb.) şarkıların geçki parçaları, üçüncü mısraları. (bkz. Miyan.) Bu meyanda(arada) Salih Özcan adlı bir gence, Türkiye'ye dair kitaplar göndermesi için yazdım, bana gönderdiler. RNK-Tarihçe-i Hayat/893
  • musallî (a.s. salat'dan.) Namaz kılan, beş vakit namaza devam eden, beş vakit namazı düzenli olarak kılan. Yalnız musallînin Kâbe'ye olan şu hayalî nazarı, kasdî değil, tebeî bir şuurdan ibaret bulunmalıdır. RNK-Mesnevî-i Nuriye/103
  • mümâşât (a.i. meşy'den.) Beraber hareket etme, yoldaşlık. Uyma. Uysallık, suyunca gitme, hoş geçinme için uysallık gösterme. Bir kimsenin fikrine katılıyormuş gibi görünme. Bir maslahat yolunu takib etmek. Meslek işlerinde tesviye, tervic ve idare etmek. Karışmamak. Başkalarının zarar vermeyen fikirlerine uyarcasına hareket etmek ve sulh u salâh üzere durmak. Uygunluk. O zâtın yanlış sualine mümâşât edip, yanlışını kabul ettiği için, yanlış etmiş.  RNK-Barla Lâhikası/436
  • mec'ûl Meydana çıkarılmış, yapılmış olan, câlî. Keza bilirsiniz ki, onların uydurdukları âlihe ve esnâm, bir şeye kàdir olmayıp, onlar da mahlûk ve mec'ûl şeylerdir.   RNK-İşârâtü'l-İ'câz/221
  • kazf-i muhsanât Temiz ve namuslu bir kadını zina ile suçlama, ona bu hususta iftira etme. Gıybetin en fena ve en şenîi ve en zâlimâne kısmı, kazf-i muhsanât nev'idir.  RNK-Barla Lâhikası/372
  • merdûdü'ş-şehâdet şahitlikleri kabul edilmeyenler. Fâsık, yani devamlı günah işleyenler, yalan söyleyenler, müslümanları aldatan kimseler merdudü'ş-şehâdettirler. Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen, merdûdü'ş-şehadettir; ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz.  RNK-Barla Lâhikası/372
  • şakk-ı şefeh Ağız açma, konuşma, dudakları açıp konuşma. Böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir. RNK-Barla Lâhikası/372
  • eşne Çirkinin en çirkini. Ağaç yosunu. Böyle eşne' gıybetin sebebi, olsa olsa, insanın dest-i ihtiyarında olmayan bir muhabbet vasıtasıyla, yine kadınların kıskançlığından ve habbeyi kubbe görüp ve kendi iffetini göstermekle başkasını ittiham etmek nev'inden bu nevi şayialar meydan alıyorlar.  RNK-Barla Lâhikası/373
  • nazzâm (a.i. nazm'dan.) En iyi düzenleyen, en güzel nazmeden, en güzel tanzim eden. Demek nizamın nazzâmı saadet-i ebediyedir.   RNK-İlk Dönem Eserleri/201
  • meşhûn Dolu, doldurulmuş, dopdolu. Siyer ve tarihin kitapları onlarla meşhundur.  RNK-Muhâkemat/177
  • cemed Buz, kar. Dondurma. Elbette ham cam ve câmid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en âlâ cam ve en eclâ cemed alınır.   RNK-Barla Lâhikası/378
  • eclâ (a.s. celî'den.) 1-Pek âşikâr, pek belli, pek parlak.    Başında kıl bitmeyen kel. 2-Dudakları kısa olup dişlerini tamamen örtmeyen. Elbette ham cam ve câmid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en âlâ cam ve en eclâ cemed alınır.   RNK-Barla Lâhikası/378
  • vükelâ Bakanlar. Askerî âmirler, komutanlar. Kendilerine iş havale edilenler. Hem bir vakit bir padişah sarhoş olur, çocukların içine girer, onları vükelâ ve ümerâ-yı askeriye zanneder.  RNK-Barla Lâhikası/378
  • Ehl-i Biat-ı Rıdvan Hicretin 6. yılında Hudeybiye'de Hz. Peygamber'e biat eden sahabîler. Sayıları 1400 civarında olduğu bildirilen ve Fetih Sûresinde zikri geçen, Hz. Muhammed`e (a.s.m.) bağlandıkları bildirilen sahabeler. Bunlara Ashâb-ı Rıdvan da denir. Mesela, Ehl-i Bîat-ı Rıdvân gibi tabakât-ı meşhureye... Hem câ-yı dikkattir ki: RNK-Barla Lâhikası/380
  • maiyet-i hâssa Has yardımcılar, özel maiyet. Mesela: ‎وَالَّذِينَ مَعَهُ 1 daki maiyet-i hassa, sohbet-i mahsusayı zikretmekle Ebu Bekiri's-Sıddık'ın medar-ı fahri ve şöhreti olan maiyet-i hassa ile başına parmak basıyor. ‎اَشِدَّۤاءُ عَلَى الْكُفَّارِ 2 şiddet-i hamiyet-i İslâmiyeyle küffâra galebe-i kat'iyesiyle şöhretşiâr olan Hazret-i Ömer'i âyine gibi gösterir.   RNK-Barla Lâhikası/381
  • meşhûr-ı enâm Her tarafta şöhreti olan, şöhreti her tarafa yayılmış olan, tanınan. ‎رُحَمَۤاءُ بَيْنَهُمْ 3 şefkat-i rahîmâneyle meşhur-u enâm olan Hazret-i Osman-ı Zinnûreyne parmak  RNK-Barla Lâhikası/381
  • umûmü'l-belvâ Umuma yayılmış, genelleşmiş belâ. Fakat bu umûmü'l-belvâ zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki:   RNK-Barla Lâhikası/384
  • gasl Yıkama. Gusül. Şartlarına uygun şeklide boy abdesti almak. (Bak: Gusül) Birisini döğüp vücudunu acıtmak. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer'an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi,  RNK-Barla Lâhikası/384
  • memzûc (a.s. mezc'den.) Bitişik, karışık, karışmış, birbirine mezc olmuş. i. Güzel sanatlarda bir yazı stili. Şakalaşmak. Oynamak. Elvan-ı seb'a gibi memzuc olan şu beş hakikat, kâinata bir Rab, Kadîr, Alîm, Hakîm, Kadîm, Rahîm, Rahmân, Rezzak, Hayy-ı Kayyûm zarurî olduğuna bilbedahe delâlet ve şehadet eder.  RNK-Mesnevî-i Nuriye/84
  • dümdâr Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti. Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah. Fakat o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi olduğumu zannediyorum.  RNK-Barla Lâhikası/391
  • nîrân-ı muhrika Yakan ateşler, yakıcı ateşler. Cehennem, Cenâb-ı Hakkın rahmetine sığınmalıyız ki, nîrân-ı muhrika yapmasın, envâr-ı müşrikaya çevirsin.   RNK-Barla Lâhikası/396
  • envâr-ı müşrika Parlayan, doğan ışıklar. Parlayan nurlar,aydınlatıcı nûrlar. Cenâb-ı Hakkın rahmetine sığınmalıyız ki, nîrân-ı muhrika yapmasın, envâr-ı müşrikaya çevirsin.   RNK-Barla Lâhikası/396
  • Hübel Hubel Câhiliye devrinde Kureyşliler'in en büyük putu. Nasıl ki bu hâdise-i semâviyenin birinci defa vukuu, (başta insan suretinde yapılmış Hubel tâbir ettikleri büyük putlarıyla 360 putu ilâh kabul eden) müşrikîn-i Kureyş'in helâkine netice vermişti. İnşaallah bu ikinci vuku'da 14'üncü asr-ı Muhammedîde ve Avrupa terakkiyatıyla iftihar ettiği ve yirminci asır namını alan bugünde, ehl-i fetretin putperestliğinin daha feci bir surete giren suretperestliğinin kökü kesileceğini bize ilân ediyordu.   RNK-Barla Lâhikası/400
  • dilâver Yiğit. Cesaretli. Yürekli. Gönül alıcı. Birinci defaki yazdığım yazılarımla son yazdığım yazılarımı karşılaştırdığım vakit, böyle çapraşık bir yazıyla, nasıl olur da dilâver bir pehlivan gibi ortaya atıldığımı düşünerek evvelc RNK-Barla Lâhikası/402
  • hitab-ı izzet İzzetli ve şerefli hitap. ve şu Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, o hitab-ı izzeti, nev-i beşere, belki umum zîruha ve zîşuura tebliğ ediyor. İşte, bütün mazi ve müstakbel, zaman-ı hazır hükmüne geçti; bütün nev-i beşer bir mecliste, safları muhtelif bir cemaat şeklinde olarak, o hitap, o suretle onlara ediliyor.   RNK-Mektubat/562
  • tevârüs (a.i. verâset'ten. ç. tevârüsât.) Mirasa konma. Miras yoluyla geçme. Birinden diğerine ırsî olarak geçme. O mübarek ecdattan bize tevarüs eden, Allah ve Kur'ân için akıttıkları kudsî kanlarının hâlen eserleri bulunan bu yurtta ve aziz canlarını feda ettikleri şu memlekette:  RNK-İşârâtü'l-İ'câz/378
  • mutâvaât (a.i. tav'dan.) İtaat etme, boyun eğme. gr. Faili aynı zamanda mef'ul olan fiil, dönüşlü fiil. Ahkâm-ı diniyece gücüm yettiği kadar mutâvaat gösterdiğimi bildiklerine ve gördüklerine rağmen, ekser meslek büyüklerimin hususiyet ve gidişlerini beğenmediğim halde, alenen takdirlerini izhar eylemeleri;   RNK-Barla Lâhikası/417
  • telhîs (a.i. lahs'tan. ç. telhîsât.) Kısaltma, kısaca ifade etme, özetleme. Özetlenmiş, kısaca ifade edilmiş. tas. Sadrazam tarafından konusu kısaca ifade edilerek padişaha sunulmuş kâğıt. Bu mübarek eserin bu zât üzerindeki tesirini şöyle telhis edebiliriz.  RNK-Barla Lâhikası/420
  • ehibba (a.i. habib'in ç.) Habibler, dostlar, sevgililer. "Meselâ, birisinin bir sıfatından darılsa, mecma-ı evsaf-ı mâsume olan şahsına, hatta ehibbâsına, hatta meslektaşına zulmünü teşmil eder.   RNK-İlk Dönem Eserleri/337
  • münevver (a.s. nûr'dan ç. münevverân.) Nurlanmış, nurlandırılmış, parlatılmış, aydınlatılmış. Işıklı, parlak, aydın. Bilgili, kültürlü kimse, aydın. Buna yegane çare; imanla münevver ve mücehhez olmasının fıtrî ve insanî olduğunu ve illa. Kalb ve ruh ve vicdanın ebedi muazzeb olacaklarını kanaatbahş bir surette tefhim eder.   RNK-Lem'alar/711
  • kavs (a.i. ç. akvâs.) Yay, keman. geo. Yay. ast. Yay burcu. Parentez işareti ''( )''. İşaret ettiğim iki kavs içerisinde bulunan kısım, Yirmi Yedinci Mektubun Dördüncü Zeylinde yazılacak. Kavsler haricinde bulunan ve üzerlerine kırmızı çizgi çekilenler yazılmayacaktır RNK-Barla Lâhikası/429
  • bîsûd Faydasız, boş, neticesiz. "Yâ Rab! İsmim Mesud, kendim bîsud, çok çalıştım olamadım mesud" dedim ve arpa biçmeye devam ettim.  RNK-Barla Lâhikası/430
  • diriğ Men'etmek, korumak, esirgemek. Eyvâh, yazık. Bendenizi duadan dirîğ buyurmamanızı temenni eder, el ve ayaklarınızdan  RNK-Barla Lâhikası/430