Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)

In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten

--------------------

Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.

Lektion lernen

  • kesb-i vukûf Vukuf kazanma, birşeyi öğrenme, vakıf olma. Hberi olma. Vukuf sahibi olma. Bilgi edinme. Ve bunlar o mu'cizenin derece-i kıymet ve azametine ve Sultan-ı Ezelînin azametine derece-i delâletlerine kesb-i vukuf ettikleri nisbetinde derece ve numara aldıktan sonra, yine Sultan-ı Ezelînin memleketine dönüp gideceklerini anlar ve bu anlayış nimetini kendisine îras eden iman nimetine "Elhamdü lillâh" diyecektir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/234
  • maâ-hazâ Böyle iken, bununla beraber, böyle olmakla birlikte. Bununla beraber. Bununla birlikte. Maahâzâ, lezzetlerin teceddüdünde de başka lezzetler vardır.  RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/236
  • mağdûb Hiddet ve gadaba uğramış. İşte bu elîm yolda nereye bir başvurduk, onda bir belâ bulduk. Zira mağdub ve dâllîn yolları böyle olur. Tesadüf ve dalâlet o yolda nazar-endaz. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/248
  • âmâ-i asam Kör ve sağır. Bu sırdandır, dehâ a'mâ-i asam; hüdâ semî-i basîr. Dehânın nazarında, zemindeki nimetler sahipsiz ganimettir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/245
  • tehâsum (a.i. hasm'dan.) Muhâsama etme. Husumet ve düşmanlık etme, düşmanlıkta bulunma, düşmanlaşma. Hedef-i kastı, fazilet bedeline hasis bir menfaattir. Menfaatin şe'nidir tezâhum ve tehâsum. Bundan çıkar cinayet. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/242
  • tedâfü (a.i. def'den. ç. tedâfü'ât.) Birbirini defetme, karşılıklı olarak itişme, kakışma. Kendini koruma, müdafaa, savunma. Hayattaki kanunu teâvün bedeline bir düstur-u cidaldir. Cidâlin şe'ni budur: tenâzu' ve tedâfü'. Bundan çıkar sefalet. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/242
  • deha-i a'ver Tek gözlü deha. Süfyan ve Deccalizm gibi. Şimdi buna dikkat et: Eski Roma, Yunanın iki dehâsı vardı; bir asıldan tev'emdi. Biri hayal-âlûddu, biri maddeperestti. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/244
  • ferman-ber İtaatli, aldığı emri yerine getiren. Evet, dehâ sağır tabiata tapar. Kör kuvvete fermanber. Fakat hüdâ şuurlu san'atı tanır, hikmetli kudrete bakar. Dehâ zemine küfran perdesi çeker. Hüdâ, şükran nurunu serper. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/245
  • sahrâ-yı hâil Ürperti veren çöl, ürperten çöl. İşte şimdi biz geldik şu âlem-i vücuda, o sahrâ-yı hâile. Gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. Evvel istîtafkârâne önümüze bakarız. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/248
  • temzîc (a.i. mezc'den.) Karıştırma, katma, katıştırma. Bir kimseye bir şey vermek. Onlar tev'em ve esbab-ı temzic varken imtizac olunmazsa, şeriatın ruhu olan nur-u hidayet, o muzlim medeniyetin esası olan Roma dehâsıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel' olunmaz." RNK-İlk Dönem Eserleri/332
  • telâtum Dalgaların çarpışması. Çok dalgalanma. Birbiri ile çarpışmak, vuruşmak. (Deniz dalgaları gibi) Birbirine şamar vurmak. Milliyet-i menfiye, unsuriyet, milliyet; şe'ni olur daima böyle müthiş tesadüm, böyle feci telâtum. Bundan çıkar helâket. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/242
  • 1-memsuh 2-memsuh 1-Suratı, daha çirkin şekle sokulmuş. Biçimsiz ve çirkin surete girmiş olan. 2-El ile sıvanmış, mesh olunmuş. Temas edilmiş. O hevâ, hem heves, şe'ni budur daima: İnsanı memsuh eder, sîreti değiştirir. Mânevî meshediyor; değişir insaniyet. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/242
  • kıtâl (a.i. katl'den.) Muharebe, kavga, öldüresiye yapılan karşılıklı harb. Hayattaki düsturu, cidal kıtal yerine düstur-u teâvündür. O düsturun şe'nidir ittihad ve tesanüd; hayatlanır cemaat. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/242  
  • mâ-i mukattar İnbikten geçirilmiş (damıtılmış), saf su. Ve bu sebepledir ki, bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalblere akseder etmez bam başka tesirler icra ediyor. RNK-Asâ-yı Mûsâ/333
  • Gavsu'l-vâsılîn hakka, hakikate ermiş büyük zatlar. Evliyaullah'ın büyükleri hakkında kullanılır. Hakikate, marifete ermiş olan kamillerin başı anlamında Hz. Abdülkadir-i Geylânî için kullanılır. (bkz. Abdülkâdir-i Geylânî.) Çünkü, Üstad, sohbet ve teliflerinde kendine bir "kutbu'l-ârifîn" ve bir "Gavsu'l-vâsılîn" süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu ter temiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvî gayesini benimsemiştir. RNK-Asâ-yı Mûsâ/336
  • binnetice Neticede, netice olarak. Bu seylâp ve zelzelelerden Risale-i Nur'un ve binnetice kendisinin kerametiyle kurtulmuşlardır. Ve mâsumlar ve çocuklar o belâlardan zarar görmüşler. Said bunu izah etmemiş ve edememiştir. RNK-Şuâlar/525
  • feyiz-yâb f. Feyiz almak. Berekete mazhar olmak. İlim, irfan kazanmak. Feyiz bulan, feyiz bulucu. 2-Gelişen, bollaşan. Ve herkes de iman ve irfanı, feyiz ve ihlâsı nisbetinde feyizyâb olur. RNK-Tarihçe-i Hayat/34
  • tezvîr (a.i. zevr'den. ç. tezvîrât.) Süslü yalan söyleme; yalanı süsleyerek gerçek diye yutturma. Şahidin şehadetini iptal etme. Kendini ziyaret edene ikram etme. Müzevirlik yapma, ara bozma, koğuculuk. Bu sıralarda Malatya hadisesi vukua geliyor; dindarlar aleyhinde bir sürü yalan, iftira, tezvir propagandası başlıyor.  RNK-Tarihçe-i Hayat/824
  • inbik Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet.
  • sebb Sövme, sövüp sayma, şetm. Küfür, küfran
  • sür'at-i intikâl Hızlı bir şekilde yer değiştirme. Çabuk anlama, kavrama. Bediüzzaman, riyaziyede harikulâde bir sür'at-i intikale malik idi.  RNK-Tarihçe-i Hayat/67
  • Süyûtî (ö.i.) (h. 849/911, m. 1445/ 1505) Arap dilinde en fazla eser veren müelliflerden biridir. Süyûtî, h. 849'da (1445) Mısır'ın Suyût şehrinde doğmuştur. Asıl adı Abdurrahman bin Ebû Bekir Muhammed'dir. Babası Kemaleddin Ebu Bekr, şafiî fakihlerindendir. Babasından ve devrin çeşitli alimlerinden ilimler tahsil eden Süyûtî'nin hocaları arasında Askalânî, Cilânî, Kudsî gibi şahsiyetler vardır. Henüz 17 yaşında iken ilk eserini yazan Süyûtî, başta tefsir, hadis ve fıkıh olmak üzere, nahiv, maanî, bedî', beyan gibi ilimlere de vakıftır. Hadisteki derin ilmi sebebiyle şeyhü'l-Hadis ismiyle de bilinir. Süyûtî hicrî 911'de (1505) vefat etti. Eserleri: 1-Camiü's-Sağîr. 2-Celâleyn Tefsiri. 3-Tarihü'l-Hulefa. 4-Tercümanü'l-Kur'ân fi'l-Tefsiri'l-Müsned. 5-Kitabü'd-Durr. 6-Mufhamatü'l-Akran. 7-Mecmuu'l-Behraya. 8-Behcetü'l-Marziya.
  • mutasarrıf (a.s. sarf'dan.) Tasarruf eden, tasarruf sahibi olan, kendinde kullanma hakkı ve salahiyeti bulunan, her şeyin sahibi olan, mâlik. tar. Tanzimattan sonra, Osmanlı idarî teşkilatında sancakların en büyük idare amirine verilen isim. Eskiden, vilâyetten küçük olan Sancağın en büyük idâre âmiri. Siirt Mutasarrıfı, kendisini muhafaza etmek üzere yanına çağırdığı ve o talebeleri nefyedeceği haberini tebliğ etmeye gönderdiği jandarmaya karşı Bediüzzaman, RNK-Tarihçe-i Hayat/56
  • hanînü'l-ciz' Hurma kütüğünün inlemesi. Minber-i şerif yapılmadan önce Peygamberimizin hutbe okurken dayandığı hurma kütüğünün minber-i şerif yapıldıktan sonra Peygamberimizin ayrılığına dayanamayıp inlemesi. Fakat o iki mu'cizenin cinsleri ve nevileri, külliyet itibarıyla, hanîn-i ciz' gibi mütevatir ve kesretlidir.  RNK-Mektubat/193
  • bühtân İftira. Birisine yalandan bir şey isnad etme. Birisini suçlu gösterme. Dalgınlık. Medhûş ve mütehayyir olma.
  • medhûş (a.s.dehşet'den) Dehşete uğramış, şaşırmış; korkmuş, ürkmüş.
  • hüdâ Doğru yolu gösterme. Doğruluk, hidâyet. Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi. İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. RNK-Tarihçe-i Hayat/78
  • ceride-i seyyare Hareketli gazete; yürüyen gazete. 
  • BERÂAT-ÜL İSTİHLÂL ed. Bir kitabın, bir şiirin veya bir makalenin başında, içindekiler hakkında toplu bir fikir verecek surette güzel sözler kullanma. İyi bir alâmet, güzel bir başlangıç. Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen yazı gibi vesika. Demek istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü'l-istihlâl vardır. RNK-Tarihçe-i Hayat/110
  • feverân Kaynama, fışkırma. (Damar) vurma. mec. Öfke ve sinirden köpürüp taşma, coşma, galeyan. Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak. Köpürmek. Coşmak. Kokunun etrafa yayılması. Depreşmek. Şiddet. Feveran eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacak ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah. RNK-Tarihçe-i Hayat/100
  • mütehassis Çok duygulu, duygulanmış, hisli. İnsan sözüne kulak verip dinleyen. Hayırlı işlere dair haberlere dikkat edip araştıran. Evet, hem şan ve şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem hamiyet-i milliye, hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız. RNK-Tarihçe-i Hayat/98
  • mahall-i ağrâz Kasten yapılan kötülüklerin yeri. Arzulanan hedef, istenilen yer, maksat mahalli. o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i ağrâza bedel, vilâyat-ı şarkiyenin, hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. RNK-Tarihçe-i Hayat/101
  • Muhtelit Karışmış. Karışık. Karma. Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi muhtelittir. Su gibi memzuç olmamışlar.  RNK-Tarihçe-i Hayat/103
  • şerârât-ı neyyirâne Nurlu şekildeki parlak kıvılcımlar, ışık saçan şerareler. mec. İslâmiyetin ulviliği, kuvvet ve hakkaniyetinden kaynaklanan parlaklık. ve hamiyet-i İslâmiyenin şerârât-ı neyyirânesinin imtizacından hasıl olan amûd-u nuranînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz. RNK-Tarihçe-i Hayat/105
  • Fem Ağız. Ateşli silah ağzı. Nehir ağzı, menfez. O fem-i mübarekinden çıkar gibi dinlemiş olursun. RNK-Mesnevî-i Nuriye/185
  • Salâhaddin Eyyûbî (1138-1193) Eyyûbiler Henadanının ve devletinin kurucusu olup h. 532'de (1138) doğdu. Baalbek valiliği yaptı. Fatımî halifesi Adit'in Melikü'n-Nasır ünvanıyla vezirliğini yapan Salahaddin, Haçlıların Bizans donanmasının yardımıyla Dimyat'a yaptıkları saldırıyı başarıyla püskürttü. Ardından saldırıya geçerek Gazze ve Aila'yı ele geçirdi. Halife Adit ölünce devletin başına geçerek Fatımî egemenliğine son verdi. Böylece Eyyûbi devletinin ilk hükümdarı olarak Fatımî yönetiminin son izlerini kaldırdı. Hutbelerde kendisininki yanısıra Abbasi halifesinin de adını okutturmakla, İslâm dünyasında sünni ve şii iki halife bulunması durumuna son verdi. Haçlılara karşı zaferler kazanan Salahaddin, 1187'de Kudüs'ü aldı ve Mescid-i Aksa'yı 80 yıl sonra ibadete açtı. Kudüs'ün Müslümanların eline geçmesiyle gerçekleşen III. Haçlı seferine karşı koydu. İngiltere Kralı Richard, Salahaddin'le barış anlaşması yapmak zorunda kaldı. Salahaddin Eyyûbî h. 589 (1193) yılında vefat etti.
  • Temeddün Medenileşmek. şehirlileşmek. Medeni olmak. Hem de tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nispetindedir. Başkaların temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir. RNK-Tarihçe-i Hayat/109
  • kefâlet-i zımniye Zımnen kefil olma, açıktan değil de dolaylı kefillik. ve cumhur-u nâsın itimadını kazanmak üzere millete karşı bir kefalet-i zımniyye husule gelsin ve icma-ı millet, hücceti elde edebilsin. RNK-Tarihçe-i Hayat/141
  • gülle Top mermisi. (Vaktiyle demirden veya taştan yuvarlak olarak yapılırdı. Şimdi çelikten, silindir biçiminde ve ucu sivri olarak yapılmaktadır.) Çok ağır, yerinden kaldırılamaz şey. Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa,  Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır. RNK-Tarihçe-i Hayat/339
  • Meşihat dairesi Osmanlı devletinde Diyanetin dini ilimlerle ilgili bölümü, şeyhülİslâmlık makamı. Osmanlı Devletinde Diyanet Dairesi. Kendisine haber verilmeden, Meşihat dairesindeki "Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye" azalığına tâyin olundu. Dârü'l-Hikmet, o zaman, Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi gibi İslâm âlimlerinden mürekkep bir İslâm akademisi mahiyetinde idi. RNK-Tarihçe-i Hayat/151
  • Gayur Hamiyetli. Çok çalışkan. Dayanıklı. Çok gayretli. Kıskanç. ("Gayyur" diye yazılması yanlıştır.) Çok zeki, kahraman ve gayyur bir âlim olan veled-i mânevîsi ve biraderzadesi Abdurrahman (rahmetullahi aleyh) şöyle anlatıyor: RNK-Tarihçe-i Hayat/151
  • tevkîf (a.i. vukûf'tan. ç. tevkîfât.) . Durdurma, durdurulma. Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme. Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak. Bir kimsenin koluna bilezik takmak.  Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder. RNK-Tarihçe-i Hayat/180
  • KEMMİYE-İ KALÎLE-İ MUZIRRA Az miktarda zarar veren. Ve dahilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye, birer kemmiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı; ve İslâmiyet metanetini ve salâbetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, lâübâliyâne, Avrupa medeniyet-i habisesinden süzülen  RNK-Tarihçe-i Hayat/177
  • tenfîz-i ahkâm-ı şer'iye Dinî hükümlerin yerine getirilmesi. Ve, tenfiz-i ahkâm-ı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezâifi deruhte edebilir.  RNK-Mesnevî-i Nuriye/134
  • mahkûm-ı inkırâz Tükenmeye mahkum, bitmeye mahkum. Ve nazar-ı şeriatta merdud ve seyyiatı hasenatına galebe ettiğinden, maslahat-ı beşer fetvasıyla mensuh ve intibah-ı beşerle mahkûm-u inkıraz, sefih, mütemerrid, gaddar, mânen vahşî bir medeniyetin himayesini Asya'da deruhte edecektik." RNK-Tarihçe-i Hayat/163
  • mesh-i mânevî Bir kimsenin iç dünyasının kötü ve çirkin bir hâle gelmesi. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzuları tatmindir. O hevâ ise, insanın mesh-i mânevîsine sebeptir. RNK-İlk Dönem Eserleri/591
  • mümevveh (a.s. mevh'den. ç. mümevvehât.) Hayali. Düzme, uydurma. Görünüşte haklı olan, samimi olmayan. Hem de hakikî olan akliyatları ile mevhum ve mümevveh olan şu hikmet arasında bir müşabehet ve muvafakat tevehhüm eylediklerinden, şu mutabakat ve müşabeheti kitap ve sünnetin mânâlarına tefsir ve maksatlarına beyan zannedip hükmeylediler. RNK-Muhâkemat/31
  • Bediüzzaman-ı Hemedanî 968 yılında İran’ın Hemedan şehrinde doğdu. Adı Ahmed, künyesi Ebû’l Fazl, lâkabı Bediüzzamandır. Hâfız Ahmed ibni’l-Huseyn ibni Yahyâ şeceresiyle tanınan şair el-Hemedânî, edebiyata yeni bir tür olarak kazandırdığı makaleleri ile ünlüdür. Aynı zamanda önemli devlet adamlarından, kızkardeşinin oğluna varıncaya kadar yazdığı mektuplarından oluşan risaleleri de çok meşhurdur.  Bediüzzaman Hemedânî ilk eğitimini kendi babasından aldı. Güçlü bir hafızaya sahipti; çok iyi Arapça bilirdi. Neşeli, arkadaş canlısı, alçak gönüllü, geniş kalpli ve sözünün eri bir insandı. Hemedânî, güvenilir bir hadis ravisi olarak da bilinir. Hemedânî 1008 yılında kırk yaşında Herat’ta vefat etti. 
  • EKALL-İ KALÎL Azın azı, pek az. Bu ise, ekall-i kalilindir ki, nev-i beşere rahmet olan Kur'ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder. RNK-Tarihçe-i Hayat/164
  • havâici-i zaruriye Gerekli ihtiyaçlar, giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar "Hem serbest hevânın tahakkümüyle, havâic-i gayr-ı zaruriye havâic-i zaruriye hükmüne geçmişlerdir. Bedavette bir adam dört şeye muhtaç iken,  RNK-Tarihçe-i Hayat/164