Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)
In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten
--------------------
Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.
- mebde-i hayat Hayatın başlangıcı. Maahaza, mebde-i hayatına şek ve şüpheyle bakan adam, herhalde masdarla mazhar, menba ile mâkes, zâtı ile tecellî aralarını fark edemiyor. RNK-Mesnevî-i Nuriye/114
- aşr-ı mişar Onda birin onda biri; yüzde bir. iktidar-ı zâtîsiyle onun aşr-i mişârına muvaffak olamaz. Yalnız, bazı vakit lisan-ı hâl duasıyla hasıl olan bir matlubunu, yanlış olarak kendi iktidarına haml eder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/113
- re'fet-i Rabbâniye Bütün varlıkları terbiye ve idâre eden Cenâb-ı Hakk`ın merhameti, acıması. Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet-i Rabbâniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı ona teshir etmiştir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/114
- tahsîs-i taabbüd Kulluğun tahsisi; ibadeti ve kulluğunu sadece Allah için yapma. O da Ona hasr-ı muhabbetle, tahsis-i taabbüdle kendini Ona sevdirir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/116
- -şinâs (f.s.) Anlayan, tanıyan, bilen, haber veren. (Hak-şinâs: Hak tanır, hak bilir. Mûsıkî-şinâs: Musikiden anlayan.) Uyan, sayan, riayet eden. (Hatır-şinâs: Hatır sayan.)
- hurmet-i ribâ Ribânın, yani faizin haram oluşu. İkinci kelimenin esasını "hurmet-i ribâ" ile kal' edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur'âniye âlem kapısında durup ribâya "Yasaktır" der. "Kavga kapısını kapamak için banka (ribâ) kapısını kapayınız" diyerek insanlara ferman eder, şakirtlerine "Girmeyiniz" emreder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/132
- vücûb-i zekât Zekâtın vacib, şart oluşu. Verilmesi Allah tarafından emredilmiş olan zekât. Kur'ân, birinci kelimeyi, esasından "vücub-u zekât" ile kal' eder, tedavi eder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/132
- tezevvüc (a.i. zevc'den. ç. tevevvücât.) İzdivaç etme, evlenme. Erkek pederinden iki parça alsa, bir parçasını tezevvüç ettiği kadının idaresine verecek; kızkardeşine müsavi gelir. İşte adalet-i Kur'âniye böyle iktiza eder, böyle hükmetmiştir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/133
- suret-perestlik (a.f.t.i.) Bir şeyin dış görünüşüne ve tertibine önem verip, ruhuna ve manasına kıymet vermeme, dış görünüşe önem verme hali. Resme çok meraklı oluş. Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/133
- muhassala-i mesâî Çalışmalar sonunda elde edilen netice. İkinci vecih şudur ki: Cin ve insin, hattâ şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaileri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-ı ecnebiye, Kur'ân'ın ahkâm ve hikmet ve belâğatine karşı âciz derekesindedirler demektir. Nasıl da nümunesini gösterdik. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/135
- muhabbet-i vücud Varlığın sevgisi.Var olma sevgisi. Varlığı sevme. Vücudun, bedenin sevilmesi. Hareketleri neş'eden değil, belki güya ademden ve firaktan titreyerek hiçliğe düştüklerini göstermekle, herkes gibi bendeki aşk-ı bekà ve hubb-u mehâsin ve muhabbet-i vücud ve şefkat-i cinsiye ve alaka-i hayatiyeye medar olan damarlarıma o derece dokundu ki, böyle dünyayı bir mânevî cehenneme ve aklı bir tâzip âletine çevirdiği sırada, RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/137
- kitab-ı marifet Mârifet kitabı, Allah'ı tanıtan kitap, bilgi kaynağı olan kitap. İkinci kısım hikmetleri ise, zîhayatın ve zîşuurun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı marifet olur. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/137
- müzekkâ a.s. zekât'tan. Temizlenmiş, pâk edilmiş, ıslah edilmiş. Zekâtı verilmiş. Allah'ın adı anılarak kesilmiş hayvan. Sen, ey riyakâr nefsim! "Dine hizmet ettim" diye gururlanma. اِنَّ اللهَ لَيُؤَيِّدُ هٰذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ 1 sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-ü fâcir bilmelisin. Hizmetini, ubûdiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farize-i hilkat ve netice-i san'at bil, ucüb ve riyadan kurtul. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/142
- farîza-i hilkat Yaratılış borcu; yapılması, yerine getirilmesi yaratılış icabı olan. Hizmetini, ubûdiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farize-i hilkat ve netice-i san'at bil, ucüb ve riyadan kurtul. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/142
- şuûnât-ı ulûhiyet Emir ve yasaklarına harfiyen uyulan Cenab-ı Hakk`ın fiilleri, işleri. Allah'ın yüceliğinin, büyüklüğünün tezahürü olan emir ve fiilleri. evsâf-ı Rububiyet ve şuûnât-ı Ulûhiyet bilinsin. Fakat vahid-i kıyasî, bir mevcud-u hakikî olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki farazî hatlar gibi, farz ve tevehhümle bir vahid-i kıyasî teşkil edilebilir; ilim ve tahakkukla hakikî vücudu lâzım değild RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/145
- vehmî Vehimle ilgili; aslında var olmadığı halde varmış gibi görülen herhangi bir şeye ait, gerçekte olmayıp fakat sanılan kuruntu. Ne vakit hakikî veya vehmî bir karanlıkla bir hat çekilse, o vakit bilinir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/145
-
- alet-i inkişaf Açılma, meydana çıkma âleti. Mânevi sırları keşfetmeye yarayan âlet. İnkişâf, gelişme âleti; mânevî sırları keşfetmeye yarayan âlet. Demek ene, âyine-misal ve vahid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mânâ-yı harfî gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin kalın ipinden şuurlu bir tel ve mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip ve şahsiyet-i Âdemiyetin kitabından bir elif'tir ki, o elif'in iki yüzü var: RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/146
- kıyâs-ı bi'n-nefs Kendini, nefsini kıyaslayarak. Sonra, kıyas-ı binnefis suretiyle, herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenâb-ı Hakkın mülkünü onlara ve esbaba taksim eder, gayet azîm bir şirke düşer, اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ 2 meâlini gösterir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/148
- HÜSN-Ü SÎRET Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik. İşte, şu zât, hüsn-ü sîretinden nâşi, hüsn-ü zannıyla ünsiyet ederek yolunda gidiyor. Bak, nasıl hüsn-ü nazarıyla, kardeşinin mahrum kaldığı bostandan istifade ediyor. Şu bostanda çiçek ve yemişlerle beraber, murdar ve müstakzer şeyler de bulunur. Bu kardeş ise, bu güzel şeylerden istifade etti. Mülevvesata bakmadı. İstirahat etti. RNK-İlk Dönem Eserleri/28
- tebeî Kasdî olmayan, tâbî olarak başkasının vücuduyla devam eden, bağımsız olmayıp başkasına tâbi olarak. Vücudu tebeîdir; yani başka birisinin vücuduyla kaim ve icadıyla sabittir, itikad eder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/150
- tekemmül-i zâtî Mendi kendine gelişme. Vazifesini, hubb-u zâtından neş'et eden bir tekemmül-ü zâtî olduğunu bilir, ve hâkezâ... RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/151
- esâsât-ı fâside Bozuk, çürük temeller, fâsid esaslar. Hem meslek-i felsefenin esâsât-ı fâsidesindendir ki, ene, kendi zâtında hava gibi zayıf bir mahiyeti olduğu halde, felsefenin meş'um nazarıyla mânâ-yı ismî cihetiyle baktığı için, güya buhar-misal o ene temeyyü edip, sonra ülfet cihetiyle ve maddiyata tevaggul sebebiyle güya tasallüb ediyor. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/156
- gâyetü'l-gâye En son derecede. Asıl maksat, nihâî gaye. Gayenin gayesi. İslâmın gayetü'l-gayesi olan "Tevhid" ve "Allah'a" iman esası, onun ve Risale-i Nur'un en büyük umdesidir. Devr-i Saadette, Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında olsaydı, Hazret-i Peygamber, Kâbe'deki putların parçalanması vazifesini ona verirdi. Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır. RNK-Tarihçe-i Hayat/782
- teşebbüh bi'l-vâcib Cenâb-ı Hakka benzemek mânâsında felsefî ifâde. "İnsaniyetin gayetü'l-gayâtı teşebbüh-ü bi'l-Vâcibdir, yani Vâcibü'l-Vücuda benzemektir" deyip firavunâne bir hüküm vermişler. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/152
- -hân (f.s.) Okuyan, okuyucu, çağıran, söyleyen. (Duâ-hân: Duâ okuyan. Gazel-hân: Gazel söyleyen.)
- MÜTEZELLİLÂNE Zelîl olarak, kendi hiçliğini bilir sûrette kusur ve aczini anlamakla. "Ahlâk-ı İlâhiye ile muttasıf olup Cenâb-ı Hakka mütezellilâne teveccüh edip, acz, fakr, kusurunuzu bilip dergâhına abd olunuz" düsturu nerede? Felsefenin "Teşebbüh-ü bi'l-Vâcib insaniyetin gayet-i kemâlidir" kaidesiyle, "Vâcibü'l-Vücuda benzemeye çalışınız" hodfuruşâne düsturu nerede? Evet, nihayetsiz acz, zaaf, fakr, ihtiyaçla yoğrulmuş olan mahiyet-i insaniye nerede? Nihayetsiz Kadîr, Kavî, Ganî ve Müstağnî olan Vâcibü'l-Vücudun mahiyeti nerede? RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/154
- mûcib-i bizzat Herşeyi yapmaya bizzat mecbur olan. Serbest olmayan. Felâsifenin Cenâb-ı Hakk`ın ihtiyarını elinden alan bozuk bir tâifesinin görüşü. Varlığı bizzat gerekli olan. Felâsifenin bir taifesi, Cenâb-ı Hakka "mûcib-i bizzat" demişler, ihtiyarını nefyetmişler, ihtiyarını ispat eden bütün kâinatın nihayetsiz şehadetlerini tekzip etmişler. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/157
- bî-gâne Kayıtsız, alâkasız, ilgisiz. Yabancı. tas. Dünya ile alâkayı kesmiş olan. Bu hassayı bilmezsen, hakikatten bigânesin. RNK-Muhâkemat/164
- bilistihkak ÉH (a.b.zf.) Lâyıkıyla, liyakatı olarak, hakkıyla, hakederek. Ve kezâ, maddî ve mânevî bütün nimetlerin envâına fihriste ve kaynak olan İslâmiyet ve Kur'ân nimeti de gayr-ı mütenâhi hamdleri bil'istihkak istilzam eder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/239
- bilistihkak ÉH (a.b.zf.) Lâyıkıyla, liyakatı olarak, hakkıyla, hakederek. Ve kezâ, maddî ve mânevî bütün nimetlerin envâına fihriste ve kaynak olan İslâmiyet ve Kur'ân nimeti de gayr-ı mütenâhi hamdleri bil'istihkak istilzam eder. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/239
- bilkülliye Tamamı ile. Büsbütün. Bütün ile. Tamamen. Setr-i gaybta bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/205
- emrâz-ı kalbiye Kalp hastalıkları, kalbe ait mânevî hastalıklar. İkinci şıkkı da emraz-ı kalbiyenin tedavisi için nazirsiz bir şifahane-i eczadır. İksir ilâçlarıyla, bilâistisna herkeste bulunan vesvese marazını tedavi ve kal' eder. RNK-Barla Lâhikası/95
-
- HALÎM-İ ÂLİHİMMET Üstün gayretli, yumuşak huylu ve ağırbaşlı. Hem halim selimdir. Fakat Fâtır-ı Zülcelâlinden başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halîm-i âlihimmettir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/182
- fakir-i müstağnî Elindekiyle yetinip kanaat eden ve ihtiyacını başkasına bildirmeyen fakir. Tenezzül etmeyen yüz çevirmeyen fakir. halîm-i âlihimmettir. Hem fakirdir. Fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona ileride iddihar ettiği mükâfatla bir fakir-i müstağnîdir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/182
- müttehem (a.s. vehm'den.) İtham olunan, kendisinden şüphe edilen, suçlu sayılan, suçlanan. Kabahatli olan, suçlu. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir. RNK-Mesnevî-i Nuriye/131
- inhisâr Hasredilme, tahsis olunma. Bazı şeylerin üretme, pazarlama vb. haklarının bir kuruluş veya şahsa verilmesi, imtiyaz, tekel. Tek başına sahiplik. Bir şahsa, bir topluluğa ait olma. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz, başka kadınları da nikâh edebilir. RNK-Lem'alar/321
- setr-i gayb Gayp perdesi, gizlilik perdesi; başa gelecek şeylerin bilinememesi. Setr-i gaybta bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/205
- şems-i tâbân Işıklı, parlak güneş. Âhir zamân esrârını, İhbâr-ı gayb envârını, Attı âlem ekdârını, Doğdu şems-i tâbân gibi. RNK-Mektubat/708
- etfâl (a.i. tıfl'ın ç.) Çocuklar, tıfıllar. Sonra, o âlem-i hayvânât içinde, etfal ve yavruların zaaf ve acz ve ihtiyaç içinde çırpındıkları, hazin ve herkesi rikkate getirecek bir karanlık içinde diğer bir âlemi gördüm. Birden, Rahîm ismi şefkat burcunda tulû etti. O kadar güzel ve şirin bir surette o âlemi ışıklandırdı ki, şekvâ ve rikkat ve hüzünden gelen yaş damlalarını, ferah ve sürura ve şükrün lezzetinden gelen damlalara çevirdi. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/200
- 1-mesh 2-mesh 1-şeklini değiştirerek çirkin hâle getirme. * Hayvanı kovarak koşturup onu sıkıştırmakla yormak, bitâb hale getirmek. 2-Elle sürme, sığama. Silme, sığama. Taramak Abdest alırken ıslak eli başın dörtte birine sürme. Yağ, koku sürme. Çünkü, senin akıl ve kalb ve ruhun gayet derecede tedennî ve tereddî ve sukut edip, pis heves ve rezil nefse inkılâp etmişler, mesholmuşlar (siliinme, şekil değiştirme). Elbette bu cihette, sana Cehennemi ve mazlûm ehl-i imana Cenneti kazandıran bir muvakkat galeben olacak... RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/206
- ekdar (a.i. keder'in ç.) Kederler, acılar, üzüntüler. Tasa, kaygı, gam, acı, hüzün. Gönül üzüntüsü. Bulanıklık. Âhir zamân esrârını, İhbâr-ı gayb envârını, Attı âlem ekdârını, Doğdu şems-i tâbân gibi. RNK-Mektubat/708
- akılsûz Akla ters, aklı rahatsız eden, aklı yok eden. Aklı yandıran, aklı gideren. Râbian, biz ecrâm-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara verir bir havf ile dehşeti. Hem vicdanın müz'ici bir tevahhuş geliyor akıl-sûz, evham-sâz. RNK-Sözler/1005
- Hevesât-ı sihirbaz Her türlü hile ve aldatmacalarla arzuları okşama. Hüdâ ise şifâdır; hevâ iptal-i histir. Bu da teselli ister, bu da tegafül ister, bu da meşgale ister, bu da eğlence ister. Hevesât-ı sihirbaz, RNK-Sözler/1008
- tegâfül (a.i. gaflet'ten ç. tegâfülât.) Bilmez gibi görünme, anlamazlıktan gelme. Gaflet gösterme. Yoksa ilm-i ezelî, zannedildiği gibi uzun bir silsilenin başı değildir ki, esbabdan tegafül ile, yalnız müsebbebat o mebdee isnad edilsin. RNK-İşârâtü'l-İ'câz/111
- berendâz f. Yukarıya kaldırıp atan, bir kenara atan. Yok eden. Şimdi şu âlem-i misalîden çıkarız, hayalî vehimden ineriz, akıl meydanında dururuz, mizana çekeriz, ederiz yolları ber-endaz. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/252
- meşîet Dileme, irade, istek, arzu, matlub, murad. Yürüyüş, yürütme. Vasiyetname. Meşiet-i Rahmân'dır. Vekil-i delilimiz, nâzenin gözlerimiz. Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir mi evvelki gelişimiz? RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/250
- kasî, kasiye Katı, sert. Duygusuz, hissiz, taş gibi katı. Lâkin biz görüyoruz ki, onların kalbleri kasiye, merhametsiz. Dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar. Ne naz dinler, ne niyaz. RNK-Kastamonu Lâhikası/206 RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/247
- Me'kulât (Me'kul. C.) Yenilecek gıdâ maddeleri. İ'lem eyyühe'l-aziz! Küre-i arz mağazasından me'kûlât ve meşrûbat ve libas ve sair ihtiyaçlarınızı temin ediyorsunuz. RNK-Mesnevî-i Nuriye/148
- melbûsat (a.i. melbûs'un ç.) Giyecekler, elbiseler, esvaplar, libaslar. Allah'ın kumandası altında bütün me'külât, meşrubat, melbûsatıyla beraber, nev-i beşeri tenezzüh için şemsin etrafında gezdiren bir sefine şeklinde görür. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/233
- derece-i delâlet Yol gösterme derecesi. Delil ve alâmet olma derecesi. İsbat derecesi. bunlar o mu'cizenin derece-i kıymet ve azametine ve Sultan-ı Ezelînin azametine derece-i delâletlerine kesb-i vukuf ettikleri nisbetinde derece ve numara aldıktan sonra, yine Sultan-ı Ezelînin memleketine dönüp gideceklerini anlar ve bu anlayış nimetini kendisine îras eden iman nimetine "Elhamdü lillâh" diyecektir. RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/234
-