Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)
In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten
--------------------
Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.
- nakîzeyn Birbirine zıt olan iki şey. Çünkü, vücut ve adem gibi ve nâkızeyn gibi iki zıttırlar; ortası olamaz. RNK-Sözler/259
- -resân (f.s. res'in ç.) Yetişenler, erişenler, ulaşanlar. (şeref-resân: şerefe ulaşanlar.) Yetiştiren, ulaştıran. (Müjde-resân: Müjde yetiştiren.) ve saadetresan, en cemiyetli ve mucizbeyan, âli meziyetleriyle yaldızlı bir Furkanın gizli hakikati-hâşâ-muavenetsiz, ilimsiz birtek insanın fikrinin tasniâtı olsun,
- 1-hazer 2-hazer 3-hazer 1-Çekinme. Zarar verebilecek şeyden kaçınma. Korunma. 2-Vahşi hayvanların yediği et. 3-Gözün dar ve küçük olması. Kabile. Cemaat. Geçen sözler hakikattir; sakın şaşma, hududundan hazer aşma. Ecânib fikrine sapma, dalâlettir kulak asma; eder elbet seni nâdim.
- alemdar Bayrağı veya sancağı taşıyan. Bayraktar, sancaktar. Görürsün en ziyâdârın, zekâvette alemdârın, O hayretten der daim: "Eyvah, kimden kime şekvâ edeyim, ben dahi şaştım!" RNK-Sözler/288
- güzerân-ı hayat Hayatın geçiciliği, hayatın geçici olması. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.
- Vedîa emanet Hem, fedâ et; çünkü, şu vücud sende vedîa ve emânettir.
- Vedia Emanet. Hem, fedâ et; çünkü, şu vücud sende vedîa ve emânettir.
- nâdân Bilmez, câhil. Haddini bilmez, kaba, terbiyesi kıt, nobran. Ey nefs-i nâdan! Diyorsun ki:
- mağz Öz, iç. Ant, ilik. Beyin, dimağ Mâdem şu masnuât-ı fâniyenin mağzını, içini bulabilirsin; onu elde et, mânâsız kabuğunu, kışrını, acımadan fenâ seyline atabilirsin.
- ser-mest-i câm-ı aşk Allah aşığının yürek sarhoşluğu. Allah aşkıyla kendinden geçen. Aşk kadehiyle sarhoş olan; aşk kadehinin vermiş olduğu sarhoşluk. Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlânâ Câmi, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak, ne güzel söylemiş: RNK-İman ve Küfür Muvazeneleri/88
- Mevlânâ Câmî (ö.i.) 1414 Senesinde İran'ın Cam kasabasında doğdu. Adı Abdurrahman bin Nizameddin Ahmed'dir. Cami ve Mevlana nisbetleriyle meşhur oldu. Anadolu'da Molla Cami diye tanındı. Din ve fen bilgilerinde alim ve şairdi. Küçüklüğünde Semerkand'daki Nizamiye Medreselerine giderek ders aldı ve zekası ile dikkat çekti. Din ilimleri yanında fen ilimleri ile de uğraşıyordu. Zamanın büyük astronomi bilgini Ali Kuşçu'dan ders almıştır. Kısa zamanda akli ve nakli ilimlerin tahsilini tamamlayarak zamanın önemli beş aliminden biri oldu. Herat'ta Sadüddin Kaşgari'den tasavvuf ilmini öğrendi. Molla Cami 1492 senesinde Herat'ta vefat etti. Fars edebiyatının en büyük şairleri arasında yer alır. Aynı zamanda Arap dili ve edebiyatında san derece üstündü. Molla Caminin değişik ilimlerde pek çok önemli eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: şehahidü'n-Nübüvve, Baharistan, El Revaidü'd-Diyaiyye fi şerhi'l Kafiye. (Bu gramer kitabı Anadolu medreselerinde Molla Cami adıyla tanınmış ve asırlar boyunca ders kitabı olarak okutulmuştur.)
- bab-ı beka Beka kapısı.
- şehbâz-ı kalender Dünyadan el çekip başı boş dolaşan yiğit, derviş kimse. Herbirisi, yüzler ellerini, Şehbâz-ı Kalender gibi dergâh-ı İlâhîye uzatıp muhteşem bir ibâdet vaziyetini almışlar.
- şecere-i yaktîn Kabak ağacı. mec. Kavun, karpuz v.b. ağacı Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti.
- minhacü's-sünne Sünnet yolu, sünnet caddesi, Hz. Peygamber (a.s.m.)'in gittiği, emrettiği şeriat yolu. Bediüzzaman Said Nursi'nin Lem'alar kitabında yer alan bir eserinin adı.
- eimme-i alişan Çok yüksek mertebesi ve büyük kıymeti olan imamlar. (İmam-ı A'zam, İmam-ı Şâfiî gibi.)
-
- meveddet Sevgi, muhabbet, sevme. Dostluk. Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş.
- medâr-ı nizâ . Kavga, çekişme sebebi Üçüncü Nükte münasebetiyle, Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemaatin medar-ı nizâı, hattâ akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye sırasına girecek derecede1 büyütülmüş bir meseleye kısaca bir işaret edeceğiz. Mesele şudur: RNK-Lem'alar/52
- şeyheyn-i mükerremeyn Muhterem ve kerem sahibi olan iki zat; Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer (r.a.).
- mümas( a.s. mümâs'ın ç.) Temas edenler, dokunanlar.
- bârika-i hakikat Hakikat şimşeği, hakikatın parıltısı ve parlaklığı, hakikat nuru.
- Maiyet Beraberlik, arkadaşlık, birlikte bulunma, beraber olma. Birinin yanında bulunan, emrinde çalışan. Yan, nezd. Bir şahsın emrinde veya yanında bulunan heyet. Sonra, bütün maiyetindeki üç yüz adam geldiler, umumu abdest alıp içtiler.1 RNK-Mektubat/178
- Dâd-ı Hak Hak vergisi, Cenab-ı Hakk'ın lütf u ihsanı
- Nadi Nidâ eden, haykıran, çağıran. Halkın, meşveret gibi, birşey konuşmak üzere bir yere toplanmaları. Nitekim İslâmdan evvel Mekke'de Kureyş'in toplandığı meclis binasına "Darünnedve" denilirdi. Nâdi; orada ve o gibi yerlerde toplanan heyettir ki; bezm, meclis, mahfil, kongre tâbirleri gibidir. (E.T.)
- Mühdî Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden. Hidayete getiren. Hidayete vesile olan. (Bak: Mehdi) Mürşid, muvaffak. Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bir ismine Mühdi diye buyurulmuştur. (Her hâdi zât, mühdi olamaz. M.) Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor.
- istifsâd (a.i. fesâd'dan.) Bir şeyin bozulmasını arzulama, fesâdını isteme.
- ta'lîk (a.i. alak'dan ç. ta'lîkât.) Asma, asılma. Bir şeye bağlı gösterme, şart koşup askıda bırakma, şarta bağlama. Geciktirme, askıda bırakma, askıda bırakılma, tehir. Belli bir zamana bırakma. şerh şeklinde çıkarılan not. -Bir yazı çeşidi. Şu Üçüncü Mesele gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alâkadar ve derin olduğundan, başka vakte tÂlik ediyoruz, şimdilik o kapıyı açmıyoruz.
- mürüvvet-kârâne Mertcesine, yiğitçesine, cömertçe, iyilikle, iyilikseverlikle. Yani, "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir."
- melek-i siyânet Koruyucu melek, Allah'ın emri ile insanları koruyan, muhafaza eden melek. Ve Şah-ı Geylânî gibi, arkamızda melek-i sıyânet gibi bir üstad bulunduğuna itimad ettik.
- beht Şaşkınlık. Hayranlık. Yalan söylemek. Ansızın bir şeyi almak. Tenbellik galebe etmek. O azîm cenazenin sekeratından dehşet ve vefatından beht ve hayret içinde kendimi görmekle beraber, istikbalde de muhakkaku’l-vuku olan vefatım o zaman vuku buluyor gibi göründü ve (ila ahir) sırrıyla, bütün mevcudat, bütün mahbubat, benim vefatımla
- emr-i istihbâbî Mübah görülen, iyi ve güzel karşılanan iş. Bir şeyi veya bir işi mübah kılan emir. Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i iman mükelleftir;
- Gabâvet Ahmaklık, anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık. (Fıtnetin zıddı) İnsanlar fikirce, hisçe, zekâca, gabâvetçe bir değildir.
-
- Gabâvet Ahmaklık, anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık. (Fıtnetin zıddı)
- humud Cinsî isteksizlik. Helâle ve harama karşı iştahsızlık. Düşme. Zayıflama. Sâkin olmak. Soğumak. Ateş sönmiyerek alevi azalmak. Bayılmak ve kendini kaybetmek. Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İ RNK-İşârâtü'l-İ'câz/46
- şürb İçme. İçilme. Elbette, ekl ve şürb ve nikâh dahi, hakikat-i cismaniyelerini muhafaza etmekle beraber, Cennetin dünya fevkindeki derecesi nisbetinde, dünyevî derecelerinden o derece yüksek bir suret almaları iktiza eder. RNK-Sözler/672
- inkisâr-ı hayâl Hayal kırıklığı, umduğunu bulamama. Onlar da ehemmiyetsizliklerimi bildikleri vakit inkisar-ı hayale uğrarlar, belki hizmette fütura düşerler. RNK-Emirdağ Lâhikası/126
- mefhûm-ı muvâfık Doğrudan anlaşılan mâna, uygun mâna. Şu âyet, mefhum-u muvâfık ile şöyle ferman ediyor:
- şahm (a.i. ç. şuhûm.) 1.İç yağı, etler arasında bulunan yağ. kim. Katıyağ, don yağı.Ş 2.Bozulmak ve değişmek. Fâsid ve mütegayyer olmak. Zîrâ, bedende şahm vesâire süretinde iddihar olunan gıdâ bitmeden evvel ölüyor.
- mevsûk (a.s. vüsûk'dan.) Vesikaya dayanan, sağlam, inanılır, güvenilir, itimat edilir. İşte bu numuneler gibi çok vakıalar var; mevsuk kitaplar kabul edip nakletmişler.
- lisân-ı şer'î şer'î lisan, dinî tabir, dinî literatür.
- mâ-sadak Tasdik edilen, tasdik olunan husus. Uygun, tıpkı. Madem o âyetin böyle pek çok sadık mâsadakları var.
- medhal (a.i. duhûl'den.) Girecek yer, kapı, antre. Başlangıç, giriş, önsöz, mukaddeme. Karışma. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali(katkı) bulunduğundan, nefsine nispet edebilir.
- inâf Bir kimseyi, bir şeyden vazgeçirmeğe çalışma.
- ızrâr (a.i. zarar'dan.) Zarara sokma, zarar verme, ziyâna uğratma. riyâkâr insanlar ve az birşeyle iktidarlarını göstermek ve ihâfe ve ızrar cihetinden bir mevki kazanmak için ehl-i hakka muhalefet vaziyetine girerler.
- zımnî Üstü kapalı, örtülü, dolayısıyla anlatılan, kapalı şekilde. Kendiliğinden. Ve bundan başka, bir kelâmda çok ahkâm-ı zımniye bulunur.
- mâil-i kamer Ayın, dünyanın etrafında dönerken çizmiş olduğu daire, ayın yörüngesi. Zira mâil-i kamer, mıntıkatü'l-büruc ile re's ve zenebde tekatu' ettiklerinden, o iki daire-i mevhumeden iki kavsi, yılanın müradifi olan tinnîn ile ehl-i hey'et bir teşbihe binaen tesmiye eylediler. Zaten ay re's veya zenebe ve güneş dahi ötekisine gelirse, arzın haylûletiyle inhisaf vuku bulur. RNK-Muhâkemat/37
- haylûlet-i arz Ay tutulması, dünyanın güneşle ay arasına girip güneş ışığını engellemesi.
- Âl-i Abâ Hz. Peygamberin (A.S.M.) kendisi ile beraber, kızı Hz. Fâtıma Validemiz, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den (R.A.) müteşekkil hey'et. "Hamse-i âl-i abâ" da denir. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur. (Bediüzzaman Hazretlerinin "Lem'alar" adlı eserinin Ondördüncü Lem'asında bu meseleye dair izahat vardır.)
- tadlil Doğru yoldan çıkartma, doğru yoldan saptırma, dalâlete düşürme. Azdırma, ayartma. Azdırıp günah işletme. Ehl-i ifratın bir kısmı, Araptan sonra İslâmiyetin kıvâmı olan Etraki tadlil ediyorlardı. Hatta bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. RNK-İlk Dönem Eserleri/506
- istiğnâ-yı mutlak Sınırsız zenginlik, hiçbir şeye muhtaç olmayış. Hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmasızın muhtac olmayış. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. RNK-Lem'alar/180
-