Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)
In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten
--------------------
Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.
- müsterîh (a.s. râhat'tan.) Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat, kaygısız. Emin. Üstadım, müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar RNK-Barla Lâhikası/72 İstirahat eden, rahat bulan.
- fıkh-ı ekber İmam-ı Azam'ın fıkıhla ilgili küçük bir risalesi. En yüksek fıkıh, dinî bilgilerin en mühim olanı. Aziz kardeşim, fıkhü'l-ekber olan esâsât-ı imaniyeyle meşgul olduğumuz için, RNK-Barla Lâhikası/476
- ukûbet (a.i. ç. ukûbât.) Ceza, cezalandırma. İşkence, azap, eziyet. fık. Ceza, işlenen suçun hemen ardından verilen ve uygulanan ceza. Bu kefarete mânâ-yı ukubetle mânâ-yı ibadet ikisi dahi münderic olduğu için, hem kerhen icbar edilmeyecek, hem tedahül eder. RNK-Barla Lâhikası/476
- yümûm (a.i. yemm'in ç.) Denizler.
- denaet Alçaklık, aşağılık, âdilik. Zillet, kötü mizac. Asılsızlık, aslı olmamak. Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ı denâettir, Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten. RNK-Mektubat/503
- müzmin (a.s. zaman'dan.) Eskimiş, üzerinden zaman geçmiş, yerleşmiş. tıp. Eskiyerek yerleşmiş hastalık, süreklileşmiş, kronik. Bu yirmi sene tazyik neticesi, ehemmiyetli ve müzmin bir hastalık bana ârız olmuş. RNK-Emirdağ Lâhikası/91
- fezâyih fezâyıh Fazih. C.) Ayıplar, rezaletler. Sır kabilinden olan kötü hasletlerin açılıp fâş edilmesi. çok günahkâr ve terbiyesiz olan ben sefil Yusuf Toprak, bütün fezâyıh ve i'tisaflarıma rağmen, RNK-Barla Lâhikası/503
- fezâyih fezâyıh Fazih. C.) Ayıplar, rezaletler. Sır kabilinden olan kötü hasletlerin açılıp fâş edilmesi. çok günahkâr ve terbiyesiz olan ben sefil Yusuf Toprak, bütün fezâyıh ve i'tisaflarıma rağmen, RNK-Barla Lâhikası/503
- enfâl (a.i. nefel'in ç.) Ganimetler, düşmandan alınan mallar. Kur'ân-ı Kerim'in 8. sûresi. Medine'de nâzil olmuştur. 75 âyettir. Elbette bu keyfiyet bana hacc-ı ekber, râh-ı saâdet, ömr-ü ebed, tayr-ı devlet, enfâl-i ganimet sebebi olunca, sürurumdan ne kadar kabarsam ve siz halâskâr ve hakîm-i derdime, ne kadar teşekkür ve izhar-ı mahmidet eylesem hakkım olmaz mı? RNK-Barla Lâhikası/507
- avare (f.s) Serseri, boş gezen, işsiz, güçsüz, aylak. Dağınık, perişan. Üstad-ı kaderin, ezelde levh-i kazâya çizdiği yazılar hükmüyle mahkûm olmuş, zavallı bir âvâreyim. RNK-Barla Lâhikası/508
- -yâb (f.s.) Bulan, bulunan, ele geçen. (şifa-yâb: şifa bulan, iyileşen. Zafer-yâb: Zafer bulan. Şu mazlum ânımı nurlandıran huzur-u mânevîniz muvacehesinde, satırlarım gibi kap kara yüzümü, seyyiat-ı mâzi ile a'mâl-i kabîhamın nişanelerini gizlemeye muktedir olamamaktan mütevellit hicabımı setre kudret-yâb olamadım. RNK-Barla Lâhikası/508
- afitab Güneş. Mc: Pek güzel. Çok güzel yüz. Hâsılı, bilcümle meknûzât-ı hikmet-perverin, Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Hak-nümâ. RNK-Barla Lâhikası/510
- şefî' (a.s. şefâat'ten. ç. şüfeâ'.) şefaat eden, bir suçun bağışlanması için aracılık eden. Suçluların bağışlanması için Allah'a yalvaran, şefaatçi. huk. Satılacak bir mal için almada üstünlük hakkı olan.
- vâkıf-ı esrâr Gizli şeyleri, sırları bilen. Vâkıf-ı esrar-ı Sübhân, Ferîd-i Bediüzzaman, Esseyyid Saîdi'l-Kürdî Hazretleri huzur-u sâmîsine, RNK-Barla Lâhikası/508
- nihâd (f.i.) Huy, tabiat, yaratılış. NİHADYazar: Sorularla Risale, 20-8-2007Üstad Bediüzzaman’ın çeşitli mektuplarında “biraderzadem” olarak nitelediği yeğenidir.Nihad, Abdülmecid Ünlükul’un dört çocuğundan birisiydi. Diğer kardeşlerinin isimleri Fuad, Suad ve Saadet’ti.Üstad Bediüzzaman’ın önde gelen talebelerinden olan Karst’a görev yapan Hulûsi Yahyagil’e gönderdiği mektuplarında yeğenine de selam gönderiyordu. Ayrıca Hulûsi Yahyagil’in Üstad’a yönelik kaleme aldığı bazı mektuplarını, Nihad Ünlükul’un mektubuyla birlikte gönderdiği oluyordu.
- beca (f.zf.) Yerinde, yerine, uygun, münâsib. Ey müellif-i Risale-i Nur, ger edersin iftihar becâdır, Gıpta ederse cümle ihvânın sana, çok sezâdır. RNK-Barla Lâhikası/510
-
- zuhr-i yevmi'l-mefer Her şeyin ortaya çıkacğı ve herkesin birbirinden kaçacagı günün görünmesi. Çünkü eyledin iman-ı tahkike bir memer, Elde ettin şâh-ı eserle zuhr-i yevmi'l-mefer. RNK-Barla Lâhikası/510
- uyûn-u ehl-i Hak Hakka taraftar olanların gözleri. İlâhî bihakkı Esmâikel-Hüsnâ, Tâ kıyâmet münteşir olsun, uyûn-u ehl-i Hak bulsun cilâ. RNK-Barla Lâhikası/510
- âfitâb-ı Hak-nümâ hakkı ve doğruyu gösteren güneş. Hâsılı, bilcümle meknûzât-ı hikmet-perverin, Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Hak-nümâ. RNK-Barla Lâhikası/510
- meknûzât-ı hikmet-perverin hikmetli defineler. Hâsılı, bilcümle meknûzât-ı hikmet-perverin, Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Hak-nümâ. RNK-Barla Lâhikası/510
- ecr-i cezîl Bol mükafat. Hall eder tılsım-ı kâinatı, her harfi dünyaya değer, İlm-i nâfidir, yazılır ecr-i cezîl, tâ kıyamet bîkeder. RNK-Barla Lâhikası/510
- sâim (a.s. savm' dan.) Oruçlu, oruç tutan. Rûz sâim, leyl kaim, Çû makam-ı âşıkan Leyle-i nısf-ı Regaib, Târik-ı dünya ve tâib. RNK-Barla Lâhikası/498
- garaz (a.i. ç. agrâz.) Hedef, gaye, istek, meyil, maksat. Kötü kasıt, düşmanca niyet, kin. Ok atılan nişan. Izdırap acı. zelillik. firaklı ve ancak o sermedî hayatın mezraası olan bu fanî ve kararsız âlemde başlayan garazsız,(iyi niyet) ivazsız, pürüzsüz ve kimsenin arzusuna tâbi olmadan, RNK-Barla Lâhikası/93
- müzahrefât (a.s. müzahref'in ç.) Sürpüntüler, pislikler, çöpler. Pislik, süprüntü. Gay'ri hâlis. Yaldizli Sahte, tel, pul, boya, yaldız gibi şeyler. Boş ve yalan sözler. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır. RNK-Mektubat/32
- istimzâc (a.i. mizâc'dan.) Birinin ne düşündüğünü yoklama, bir şeyin açıklanmadan önce nasıl bir tesir yapacağını anlamaya çalışma, fikir öğrenmeye çalışma, nabız yoklama. Birisinin mizacını, huyunu öğrenmeğe çalışma. Yoklamak. Uayuşmak. Esrar-ı Kur'âniyenin bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevafukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzaç(farkli seyleri bir araya getirme) ettim. RNK-Barla Lâhikası/523
- 1-bâha 2-bâhâ 3-bahâ 4-bahâ 1-Ev ortası. 2-Suyun derin yeri. Açık meydanlık. Alan. Bir evin çevresindeki kapalı avlu ve bahçe. 3-f. Kıymet, değer, bedel, paha. 4-Güzellik. Zariflik. Zinnet İzzet. Bir şeye alışıp ünsiyet etmek. Evet, hadsiz cemâl ve kemâlât-ı İlâhiye ve nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet âyinesinde ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki cüz'iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür. RNK-Şuâlar/26
- azamet-i Kibriya (Allah hakkında) Haşmeazamet-i Kibriyatin, azametin, celâlin büyüklüğü. Büyüklüğün varlıkları kuşatması. Hem kelime-i tevhidde azamet-i kibriyâ ve celâl-i Sübhânî ve saltanat-ı mutlaka-i rububiyet-i Samedâniye tahakkuk etmesi içindir ki, Resul-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm ferman etmiş: RNK-Şuâlar/28
- mecmua-i vâhiye Sacma sapan seylerin bir aeaya getirilmesiyle oluşan adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-i vâhiyesi, hem bu çok garip ve tam muntazam, RNK-Şuâlar/34
- mecmâ' (a.i. ç. mecâmi'.) Toplanılacak yer, toplanma yeri; birikme yeri. Kavuşulan yer, nokta. Geçmiş zaman bir mezar-ı ekber olmadığını, belki, zaman-ı istikbale inkılâp eden binler mecâlis-i münevvere ve mecma-i ahbap, binler menazır-ı nuraniye gördüm. RNK-Şuâlar/40
- teceddüd-i emsâl Benzerlerinin yenilenmesi, tazelenmesi. Gördüm ki, sinema perdeleri gibi ve güneşe mukàbil akan kabarcıklar misillü, lezzet verici bir teceddüd-ü emsaldir, bir tazelenmektir. RNK-Şuâlar/40
- tebârüz-i kemâlât-ı İlâhiye İlâhî mükemmelliklerin açık bir şekilde görünmesi, gösterilmesi. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete ve tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. RNK-Şuâlar/36
- tebârüz-i kemâlât-ı İlâhiye İlâhî mükemmelliklerin açık bir şekilde görünmesi, gösterilmesi. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete ve tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. RNK-Şuâlar/36
-
- vücûd-i ilmî İlmî varlık; bilgiden ibaret varlık, sadece bilgi olarak var olan. Ve bu surette, onun ilminde suretleri ve vücud-u ilmîleri bulunan eşyaya vücud-u haricî vermek ve zahir bir ademden çıkarmak ise, RNK-Şuâlar/48
- misâl-i musağğar Küçültülmüş örnek, küçültülmüş nümûne; birşeyin bütün özelliklerini taşıyan, ondan daha küçük olan örneği. Evet, herbir eser, hususan zîhayat olsa, kâinatın küçük bir misal-i musağğarıdır ve âlemin bir çekirdeğidir ve küre-i arzın bir meyvesidir. Öyle ise, o misal-i musağğarı, o çekirdeği, o meyveyi icad eden, herhalde bütün kâinatı icad eden yine Odur. RNK-Mektubat/466
- dâire-i imkân İmkân dahili. İmkân âlemi Mümkün olan, şartların hakim olduğu alem. Varlığıda yokluğda eşit olan daire, kainat. Elcevap: Daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine ait inkılâplarda ve emanet-i kübrayı ve hilâfet-i arziyeyi omuzuna alan nev-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, RNK-Şuâlar/328
- alâmet-i farika Farklılık belirtisi, farklılık işareti, ayırıcı işaret. Bir şahıs veya şeyin diğerinden ayırmak için konan hususi işaret. (damga, nişan vb.) Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvânî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. RNK-Lem'alar/320
- haşr hâşir Toplanma, cem'etme, bir araya gelme. Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları, Allah'ın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması, kıyamet. Kur'ân-ı Kerîm'in 59. sûresi. Birader, haşir ve âhireti basit ve avam lisanıyla ve vâzıh bir tarzda beyanını istersen, öyle ise şu temsîlî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle: RNK-Sözler/82
- ba'süba'delmevt Ölümden sonra tekrar dirilme. Ve ba'sü ba'delmevtte dahi aynı bu suhulet vardır. RNK-Mesnevî-i Nuriye/183
- darülhikmet Hikmet yeri. İşlerin bir sebep ve hikmete bağlı olarak görüldüğü yer olan dünya. Evet, dünya dârü'l-hikmet ve âhiret dârü'l-kudret old uğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedrici ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezasıyla olmuş. RNK-Şuâlar/65
- dârülkudret Kudretin tecelli ettiği yer. Allah'ın güç, kuvvet ve iktidarını doğtudan yansıdığı yer, âhiret. Evet, dünya dârü'l-hikmet ve âhiret dârü'l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedrici ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezasıyla olmuş. RNK-Şuâlar/65
- mukadderât-ı hayâtiye Kader kalemiyle yazılmış hayatın programı; kader, alın yazısı. Kader kalemiyle yazılmış hayat programları. Ve vücud-u hâricî gibi, o vücud-u ilmî dahi, hayat-ı umumiyenin mânevî bir cilvesine mazhardır ki, mukadderât-ı hayatiye, o mânidar ve canlı elvâh-ı kaderiyeden alınır. RNK-Sözler/165
- kemâl-i imtiyaz Bir şeyi mükemmel bir şekilde diğerlerinden ayırma. koca baharı birtek ağaç gibi, mukaddematını ve neticelerini kemâl-i imtiyaz ve intizamla yazsa ve en ehemmiyetsiz şeylere de lâkayt kalmazsa, RNK-Şuâlar/67
- kerremallahu vecheh (a.cü.) Allah vechini mükerrem kılsın, anlamında dua olup Hz. Ali çocukluktan beri, Allah'a secde ettiğinden; hiç putlara secde ve ibadet etmediği için onun ismi anıldığında söylenir. Allah onun yüzünü şerefli kılsın. Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh ve kerremallahu vechehu, Kaside-i Celcelûtiyesinde kerametkârâne Risale-i Nur'dan haber verdiği yerde, Risale-i Nur'u "Sirâcü'n-Nur" ve "Siracüssürc" namlarıyla tesmiye ederek, Risale-i Nur'un üç ismine iki isim ilâve etmesi cihetiyle ve bu risalede "Sirâcü'n-Nur" namı tekrarı münasebetiyle, bu risalenin âhirinde İmam-ı Ali radıyallahu anhın en mühim bir münâcâtını iki derece tevsî ederek onun ulvî lisanıyla ve dilimizi onun bir dili hesabıyla istimal edip, bu gelen münâcâtı dergâh-ı Vâhid-i Ehade takdim ederiz. RNK-Şuâlar/67
- Feyyâz-ı Müteâl Çok feyiz ve bereket veren yüce Allah (c.c.). Ey Mutasarrıf-ı Fa'âl ve ey Feyyâz-ı Müteâl, Senin vücub-u vücuduna şehadet eden bulut, berk, RNK-Şuâlar/73
- fâtır Yaratan, yaratıcı, Hâlık, Allah. Benzersiz ve harika şeyleri yaratan, her şeyi farklı fıtratlarda yaratan Allah (c.c.). ö.i. Kur'ân'ı Kerîm'in 35. suresi. "Melâike" suresi de denilir. Mekke'de nazil olmuştur. 45 âyettir. Hem hiç mümkün müdür ki, Fâtır-ı Kerîm, Hâlık-ı Rahîm, küçük midenin cüz'î arzusunu ve muvakkat bir bekà için lisan-ı hal ile duasını hadsiz envâ-ı mat'umat-ı leziziyenin icadıyla kabul etsin de, RNK-Lem'alar/42
- fa'âl-i hallâk Herşeyi yaratan, dilediğini dilediği gibi yapan Allah. Her şeyi devamlı olarak yaratan, dillediğini dilediği gibi yapan Allah. Ey Fâtır-ı Kàdir, ey Fettâh-ı Allâm, ey Fa'âl-i Hallâk, RNK-Şuâlar/75
- mülk-ü ten mülk-i ten İnsan vücudu, bedeni teşkil eden şeyler. Dil bekàsı, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim, Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber. RNK-Lem'alar/356
- 1-dil (f.i.) 1-Gönül, kalb. Cesâret, yürek. İstek, niyet. Yarı. 2-İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan, belli kaidelerle meydana getirilmiş sesli sistem. Ağız içindeki konuşmaya da yardımcı olan tat alma organı Mesleklere, ilim dallarına has anlaşma sistemi. müz. Bazı nefesli çalgılarda ağıza alınıp üflenen ince kısım.
- münasebet-i intisabî Bağlanmaya dayalı ilişki Ve o münasebet-i intisabî ile, hadsiz bir mülke bir nevi mâlikiyet gibi iman gözüyle bakar, mânen istifade eder. RNK-Şuâlar/96
- münasebet-i intisabî Bağlanmaya dayalı ilişki Ve o münasebet-i intisabî ile, hadsiz bir mülke bir nevi mâlikiyet gibi iman gözüyle bakar, mânen istifade eder. RNK-Şuâlar/96
-