Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)

In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten

--------------------

Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.

Lektion lernen

  • temâdî (a.i. medd'den.) Devam etme, sürüp gitme, sürme. Uzama. Kur'ân'ın ifadesindeki sadelik ve berraklık, Müslümanlığın intişar ve i'tilâsını bilâ-tevakkuf temâdi ettiren sâik kuvvet olmuştur. RNK-İşârâtü'l-İ'câz/375
  • şâyân-ı menn ü şükrân Minnet ve teşekküre değer, lâyık. şu eser-i giranbahânın şâyân-ı menn ü şükrân olduğunu arz ve mâba'dinin tevâli ve temadisini can ü yürekten talep ve temenni etmekte iken, işte tetimmesi olan üç telvih de ihsan buyuruldu.     RNK-Barla Lâhikası/176
  • mâ-ba'd Sonraki, alttaki, sonrası, arkası. Arka, geri, son. Yani, mâkabliyle mâbadinin arasında mesafe olmayacaktır. RNK-İşârâtü'l-İ'câz/323
  • lâyüad Adedi belli olmayan, adetsiz, sayılmaz, sayısız, pek çok. Elhamdü lillâh, şu nüktede nura muhtaç kalbime lâyüad nurlar bahşedildi.   RNK-Barla Lâhikası/176
  • kâffe Hep, bütün, cümle, tamamı. İnşaallah, dua-yı Üstadâneleriyle, kâffesini yazarım.  RNK-Barla Lâhikası/231
  • irtihâl (a.i. rıhlet'den.) Bir yerden başka bir yere gitme, göç etme. Ölme Mürşid-i ekmel, şeyhim Hacı Rahmi Sultan Hazretleri, seferberliğin ikinci senesinde irtihâl-i dâr-ı beka buyurdular. RNK-Barla Lâhikası/180
  • tenperver Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telâşesinde olan. şehvet düşkünü. Kendini beslemeye ve rahatına düşkün kimse. Tembellik ve tenperverlik yerine vazifedarlık, kudsî ve her saati birgün ibadet hükmüne geçecek kıymette olduğuna şüphe edilmemek lâzım gelen Kur'ânî hizmetine vakit bırakmayacak hallere karşı, bu hizmetin ulviyetini düşünerek, elden çıkmazdan evvel gözü dört açmayı, yani ölmezden evvel hayatın kadrini bilmek gibi, kat'î bir lisanla âhirete imanı delâleten, remzen, işâreten, sarahaten ders veriyorsunuz ve ikaz lütfunda bulunuyorsunuz.   RNK-Barla Lâhikası/185
  • bintü'l-fikr Düşünce mahsulü. "Seydânın bintü'l-fikri o güzel kıza, Hulûsi ile Abdülmecid'den maadâ her kim bakarsa câiz değildir.  RNK-Barla Lâhikası/187
  • izâa-i vakt Vaktini zayi etme, zamanını boş yere harcama. Beklenen vaktin gelmesi. Halbuki, Yeni Said, insanoğullarıyla izâa-i vakt etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktiza ediyor. Her ne ise... Cenâb-ı Hak Hafız-ı Hakikîdir."   RNK-Barla Lâhikası/187
  • lâ-yuhsâ Hesaba gelmez, hesapsız, sayısız, sayıya gelmez, pek çok. Bütün köy ehl-i imanı namına, bu emr-i hayra vesile olan Üstadımıza lâ-yüad ve lâ-yuhsâ teşekkürlerle, "Cenâb-ı Hak sizlerden ebeden razı olsun" duasını âciz lisanımla daima söylüyorum.   RNK-Barla Lâhikası/194
  • bâr-ı sakil Ağır yük. Cenâb-ı Hak, zayıf ve tahammülsüz omuzlarına pek azametli bâr-ı sakîl tahmil edilen siz sevgili üstadımızdan ebediyen razı olsun ve yüklerinizi tahfif etmekle yüzlerinizi ebede kadar güldürsün. Âmin.     RNK-Asâ-yı Mûsâ/99
  • İdrâk-i maâl Bir mânânın anlaşılması, idrak edilmesi. Yüksek bir hakikatın taşıdığı mânâyı idrak etmek.
  • gayret-i hüda-pesendâne Allah'ın razı olacağı şekilde çalışma, çabalama; Allah'ın razı olacağı işleri yapmak için uğraşma. El ele, omuz omuza vererek himmet ve gayret-i Hüdâ pesendâneleriyle mazhar-ı takdir olan uhrevî kardeşlerime selâm ve dualar eder ve muvaffakiyetler temenniyle dualarını istirham eylerim.     RNK-Barla Lâhikası/197
  • telvîhât-ı tis'a Dokuz telvih, dokuz açıklama. Dokuz kinâye halindeki işâretler.   Âsım Beyin fıkrasıdır. Telvihat-ı Tis'a münasebetiyle yazmış.   RNK-Barla Lâhikası/198
  • gerden-beste-i inkıyâd ìtaatle boyun eğme, itaat ederek teslim olma. siz Üstadıma kavuştum ve binnetice bu nurları, bu hakikatleri gördüm, okudum, yazdım ve gerdenbeste-i inkıyâd oldum.  RNK-Barla Lâhikası/198
  • feyezân Suyun çok olup taşması, çoşması. Bolluk, fazlalık, feyiz. Baktım ki, ruh ve kalbimde bir feyezan ve coşkunluk var ki, beni bilâihtiyar bir vazifeye sevk etmek için hemen "Haydi, haydi" diye tazyikata başladı. RNK-Barla Lâhikası/99
  • def-i cû Açlığı gidermek. Kur'ân-ı Hakîmin envârını ne kadar okursam okuyayım, def-i cû' edemiyorum RNK-Barla Lâhikası/200
  • şitâb Acele, sürat, çabukluk. Bu hususta tesbih ve tahmidin ehem vazifeleri olduğunu anlayarak tevbelerini reddetmeyen Cenâb-ı Rabbü'l-İzzet Hazretlerine istiğfara şitâb edip salâh ve felâh ve fevz-i necat yollarını tuttular.     RNK-Barla Lâhikası/207
  • Nebiyy-i Efham En büyük Peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.) Üstadı, iki cihan fahri Nebiyy-i Efhamımız (a.s.m.) Efendimiz Hazretlerinin dua ve himmetleri, Hazret-i Kur'ân'ın şakirtleri üzerindedir.     RNK-Barla Lâhikası/408
  • izâe izäet Işık verme, aydınlatma, ziya verme. ebedî ve dâimî bir nurla tenvir ve izâe eylediği gibi, şu asr-ı dalâlet ve hüsran ve devr-i bid'at ve tuğyanda, ehl-i iman ve tevhidin yaralı ruhlarına merhem olsun.   RNK-Barla Lâhikası/206
  • mütehassir (a.s. hasr'den ç.) Hasret çeken, özleyen. Her an ayaklarının altını öpmek ateşiyle
mütehassir ve nâlân, ahkar-ı mahlûkat    Ahmed Feyzi   • • •   RNK-Barla Lâhikası/269
  • zîrîn Alttaki, aşağıdaki. bâlâsı zîrine, sağı soluna eyâdî-i mânevîsiyle musafaha ve mukabele edercesine RNK-Barla Lâhikası/205
  • behçet Güzellik. Sevinç, güler yüzlülük. tıp. Ağızda ve tenasül uzuvları çevresinde yaralar ve gözde iltihaplanma ile teşhis edilen cilt hastalığı. Kur'ân hâdimlerinin kulûbu, behçet ve sürura müstağrak olarak, ilerlemek istedikleri hâlisâne emel ve gayelerinde adımlarını daha ziyade uzatmaya ve  RNK-Barla Lâhikası/252
  • hâmiş Kitap kenarına yazılan açıklama notu, derkenar, haşiye. Mektubun altına sonradan yazılan ek yazı. Hâmiş: Harman ortasında Mevlevi-vâri dolaşan bu biçare çiftçi, sözlerini de işlediği işe benzeterek, söylediğini tekrar söylemiş, geçtiği yere dönmüş, yine gelmişse de, ne yapsın? Üstadı, yıldırım gibi seri hatvelerle ilerlerken, hiç olmazsa karınca yürüyüşü takip edeyim, irtibat kesilmesin niyetiyle şu perişan cümleleri derc ve takdim ettim, efendim.   RNK-Barla Lâhikası/207
  • istidrâc (a.i. derece'den.) Derece derece yükselmeyi isteyiş; hakkı ve hakîkî değeri olmadığı halde ve kabiliyetsiz bir kimsenin çok nîmete kavuşması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesiyle azap ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması. Cenab-ı Hakk'ın küfürde ve dinsizlikte ileri gidenleri derece derece alçaltmak, azgın kişilerin tuttukları yoldan dönmemekte direnmelerini arttırmak için, dünyada kendilerine birbiri üstüne nimetler vermesi ve bu yolda olan talih. tas. Derece derece Allah'ın rahmetinden uzaklaşıp azabına yaklaşması için azgın ve günahkâr kişilere verilen bir takım olağanüstü haller ve bir takım dünyevî üstün makam ve mevkiler. Hem şahsın kemâline ve ihtiyarına, belki istidrâca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate—hususan bu zamanda—hizmet edemiyor.   RNK-Barla Lâhikası/210
  • makâm-ı mahmûd En yüksek şefaat makamı, Peygamberimizin (a.s.m.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen makam. İ'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir. RNK-Mesnevî-i Nuriye/116
  • mütemessik (a.s. mesâket'ten.) Temessük eden, bir şeyi sımsıkı tutan, bir şeye sımsıkı yapışan. Bir şeyi delil ve şâhit gösteren, bir şeye dayanan. Binaenaleyh, o cereyanlarda, tevfik-i İlâhînin müsaadesine mazhariyeti dolayısıyla, o dolabın üstünde, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın hak ile mütemessik olduğu sabit olur.   RNK-İşârâtü'l-İ'câz/229
  • lümme-i şeytâniye şeytanın vesvesesi, şeytanın verdiği kuruntu. hakaik-i imaniye ve muhkemât-ı Kur'âniyeye sarılmak ve lümme-i şeytaniyeden gelen desiselere karşı istiâze etmek ve her iki manevî yaraya karşı Sünnet-i Seniyeyi merhem yapmak icap ettiğini,   RNK-Barla Lâhikası/225
  • şâh-râh En büyük ve şaşırılması imkansız olan en işlek yol. Otoban Büyük cadde, işlek yol , ana yol. şaşırılması mümkün olmayan doğru ve açık yol, doğru yol. her türlü saâdeti cami olan Kur'ân ve sünnet şahrâhına girmeye teşvik ettiğini; RNK-Barla Lâhikası/227
  • şâbb-ı emred Henüz sakalı, bıyığı çıkmamış olan genç. Baktım, birisi sakallı, ikisi şâbb-i emred. Dedim: "İsâ aleyhisselâm otuz üç yaşında olduğu halde göğe huruç etti, niçin sakalında beyaz var?"  RNK-Barla Lâhikası/230
  • vesâyâ (a.i. vasiyet'in ç.) Vasiyetler. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan hakikî iman nurunu arayan Hıristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur'u görseler, (Hazret-i İsa aleyhisselâmın vesâyâsı nev'inden) kabul edip sarılacaklardır...   RNK-Barla Lâhikası/230
  • behemehâl İster istemez. Mutlaka. Her halde. Bu Fihristeleri okumak, herhalde ve behemehâl Söz ve Mektuplar risale-i şerifenizi görmek, okumak, yazmak için insanı iştiyak ve gayrete sevk ediyor ve şiddetli kamçılıyor.  RNK-Barla Lâhikası/231
  • nass-ı Kur'ân Kur'ân-ı Kerîm'in kesin, şüpheye ihtimal bırakmayan hükmü. Kur'ân'ın delilliği. Bunların başında, nass-ı Kur'ân'dan gelen ve Kur'ân-ı Kerîmin ve Furkan-ı Hakîm'in âyât-ı beyyinatından   RNK-Barla Lâhikası/246
  • Dakyanus Ashab-ı Kehf zamanında yaşayan ve putperest olan Rum krallarındandır. İmparator Dakyanus (Decius) şehir şehir gezerek putperestliğe inanmayan Hıristiyanları öldürüyordu. Nihayet Ashab-ı Kehf’in yaşadığı Dekinos’a giden Dakyanus, burada yaşayan yedi imanlı gencin putperest olması için onlara mühlet verdi. Bu teklifi kabul etmeyen gençler bir mağaraya saklandılar ve burada uykuya daldılar. Gençlerin mağarada olduğunu öğrenen Dakyanus, buraya gelerek mağaranın ağzını taşla ördürdü ve onları ölüme terk etti. 300 veya 309 sene mağarada uykuda kalan gençler, kendilerine geldiklerinde içlerinden biri yiyecek almak için şehre indi ve İmparator ΙΙ.Teodisus döneminde Dakyanus zamanından kalma para ile yiyecek almaya çalışınca bütün mesele ortaya çıktı. (bk. Ashâb-ı Kehf maddesi) Sebebi ise, din-i hak üzere bulunan ehl-i imanı, zamanlarının padişahı olan Dakyanus, putperestliğe dâvet edip, kabul edenleri putlara kurban kestirip, kabul etmeyenleri katliâm ettiği sırada, Ashâb-ı Kehf efendilerimiz mağaraya çekildiler. RNK-Barla Lâhikası/232
  • doru Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan (at). Bu renkte olan (at donu). Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara olan (at). Doruk. Âciz talebeniz, doru ata binerek zâtınızın yanına vardım. RNK-Barla Lâhikası/235
  • 1-tahşiye (a.i. haşy'den.) 2-tahşiye (a.i. haşyet'ten.) 1-Haşiye yazma, açıklayıcı yazı yazma, derkenar. 2-Korkutma, ürpertme. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle,   RNK-Barla Lâhikası/500
  • mükevvenât (a.i. mükevven'in ç) Yaratılmışların tamamı, bütün mahlukat, kâinat, mevcudat . O kıymettar Kur'ân'ın bugün mükevvenatı yed-i kudretinde tutan ve azamet-i kibriyasıyla idare eden ve azamet-i celâli karşısında herşeyi kendine secde ettiren bir Zât-ı Vâcibü'l-Vücud'un kelâmı olduğunu, üzerindeki hadsiz damgalarıyla gösteren risalelerinizin kıymeti ne büyüktür!  RNK-Barla Lâhikası/150
  • 1-harîm 2-harîm 3-harîm 1-Herkesin giremeyeceği yer, herkesin dokunamayacağı şey.    Harem dairesi, harem.    Eş, dost, yakın arkadaş.    Biri için kutsal olan şey.    Şerik, ortak.    Gizli yer, sevgilinin yeri.    Hacıların Mekke-i Mükerreme'de örtündükleri kumaş. 2-Saygısız, çekinmez, kayıtsız kimse. 3-Kir Demek bu âyet onları dahi daire-i harîmine hususî dahil ediyor. RNK-Şuâlar/857
  • polad(t) pulat Çelik. Kılıç. mec. Sağlam, kavi. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. RNK-Mektubat/569
  • kutbü'l-ârifîn Âriflerin en büyüğü, ariflerin en ileri geleni. Malûm olsun ki, Zübdetü'r-Resâil Umdetü'l-Vesâil namında, kutbü'l-ârifîn Ziyaeddin Mevlânâ Şeyh Hâlid'in (kuddise sirruhu) mektubat ve resâil-i şerifelerinden muktebes nasâyih-i kudsiyenin tercümesine dair bir risaleyi, on üç sene mukaddem, Bursa'da Hoca Hasan Efendiden almıştım.  RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/26
  • hulûl Girme, dâhil olma, içine sokulma. Gelip çatma, erişme. Geçişme, sızma. Konma. Tenasühe inananlara göre bir ruhun bedenden ayrıldıktan sonra başka bir bedene girmesi, tenasüh, reenkarnasyon. Birinin veya birkaç kimsenin sevgi veya itimadını kazanmak, içlerine onlardan görünüp girmek. Halletmek. Vuku' bulmak. Zuhur etmek. Bir menzile inmek. Kim: Bazı akıcı cisimlerin vücud mesâmâtından kolaylıkla geçebilmesi ve bu esâsa dayanan kimya tahlil usulü. Fiz: Mesamatı olan bir perde ile ayrılan iki akıcı cisimde mevcut bazı maddelerin birinden diğerine geçmesi hâdisesi ki, barsaklarda olan imtisas bu tarzdadır.  ve cemi' ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime(ecelim geldiğinde) değin, Kitab-ı Mübîne hâdim buyur" duasıyla arîza-i âciziyeye hâtime veririm.     RNK-Barla Lâhikası/261
  • ridâ Örtü, belden yukarı örtülen şey, çar ve şal. Akıl. İlim. Seha. Zinet. Parlaklık veren şey. Hırka. Dervişlerin omuzlarına attıkları postDervişlerin omuzlarına attıkları post Bu nurlar öyle manevî gıdalar ki, herkesi, her an doyurmaya kâfi; ve bu elmaslar öyle kıymettar birer rida'lardır ki, herkesi her zaman ısıtmaya vâfidir.  RNK-Barla Lâhikası/257
  • ihrâm (a.i. harem'den.) 1 Haram kılma. İsl. huk. Hac ve umre veya her ikisinden biri için, diğer zamanlarda mübah olan bazı şeyleri geçici olarak kendine haram kılma. Hac ve umre için giyilen, yün, pamuk ve ketenden yapılan dikişsiz elbise. "Acaba bu semadan inen nedir?" diye hepimizin nazar-ı dikkatini celb etti. Yakınlaştıkça bir insan ve sonra üzeri ihramlı yüzü bir parça esmer, başı beyaz ve büyük tülbentle sarılı bir kadın şeklini alarak, gölün ortasında, hemen ineceği zaman derhal oraya bir mermerden minber yapılarak minberin üzerine indi.  RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/69
  • ezhâr ve esmâr-ı bînihaye sonsuz çiçek ve meyveler Mirkatler, İstiâzeler ve emsâli lâtif, şirin, nuranî ezhâr ve esmâr-ı bînihayeleri, ehl-i iman ve tevhide taze hayat bahşediyorlar.  RNK-Barla Lâhikası/257
  • Lika-i İlâhî İlâhî buluşma, görüşme, sohbet. Lika-i İlâhîyi iştiyakla istetiyor ve sonunda da, "Ya Rab! Sen Üstadımızdan hoşnud olacağı tarzda razı ol!" nidalarını, lisanen ve kalben söylettiriyor. RNK-Barla Lâhikası/257
  • sâlifü'l-arz Dünyanın ve arzın evveli veya geçmiş zamanı. Sâlifü'l-arz(daha önce sunulan) zulümâtın zebûnu bulunduğum sıralarda münteşir âsârı tekrar okuyup yazıyorum.   RNK-Barla Lâhikası/277
  • iltiyâm Yaranın kapanıp iyi olması. Cem' olmak. Zemmolunmak. (Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir. M.) Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.   RNK-İlk Dönem Eserleri/589
  • kelâmullahi'l-azizi'l-mennân Aziz ve ihsanı bol Allah'ın kelâmı.   Kelâmullahi'l-Azîzi'l-Mennân olan Hazret-i Kur'ân, şeâir-i İslâmiyenin hâdimlerini cenâh-ı himaye ve re'fetine alarak, bu defaki hâdise-i elîmede bir seneden beri mülhidlerin çevirdikleri plânlarını akîm bırakıp, zahiren üç kardeşimizi beraat ve  RNK-Barla Lâhikası/252
  • ubûr Bir suyun öte yakasına geçme. Bir taraftan diğer tarafa geçme, oldukça zor geçme, atlama. ast. şi'râ-yi Yemânî denilen çok parlak bir yıldız. ve birbirine muttasıl yedi tabakası ve bu tabakalardaki nûranî mahlûkatın mürûr u ubûruna(gelip geçmek) hiçbir şeyin mâni olmaması hâlâtı ve elektrik ve ziya ve harareti nakil ve RNK-Barla Lâhikası/251
  • mürûr (a.i. merr'den.) Geçme, bir yandan girip öte yandan çıkma. Geçme, geçip gitme. Sona erme. Sonra, mürur-u zamanla, o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vâki ve külliye telâkki edilmiş.   RNK-Emirdağ Lâhikası/213