Risale-i Nur (Fach) / Lügat (Lektion)
In dieser Lektion befinden sich 4345 Karteikarten
--------------------
Diese Lektion wurde von enver1961 erstellt.
- tavr-ı akıl Akıllı olanın davranışı. Akıl çizgisi, akıl ölçüleri. Evet, haşir gibi, en acip ve en dehşetli ve tavr-ı aklın haricinde bir mes'ele, ancak ve ancak böyle harika iki üstadın dersleriyle halledilir, anlaşılır. RNK-Tarihçe-i Hayat/562
- nazar-ı istiğrab Hayret bakışı, garip ve şaşırtıcı bularak bakma. Çünkü, küçük bir mücadele, beşerin nazar-ı istiğrabını celb edip destanlarda iştihar eder. RNK-Sözler/496
- haseb zf. Dolayı, cihetince, gereğince. Değer, kıymet. Baba tarafından gelen şeref, asillik, soy temizliği, soy, asıl. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. RNK-Emirdağ Lâhikası/397
- umûr-ı dünya Dünya işleri. Ya bu adam tam divanedir ki, bu derece dehşetli umûr-u dünyaya karşı lâkayt kalıyor; veyahut bu vatanın ve bu milletin en büyük bir saadetine ihlâsla çalışmak için, hiçbirşeye tenezzül etmez ve ehemmiyet vermez. RNK-Tarihçe-i Hayat/582
- katmer Bir şeyin kat kat olması, çok yapraklı oluşu. Üstüste katlanmış, katkat olmuş, katkat bükülmüş nesne. Bir şeyi oluşturan katlardan her biri. Arasına yağ veya kaymak sürülerek katlanmış yufka ekmeği. Onların bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi. RNK-Tarihçe-i Hayat/221
- banknot (Banknot) ing. Kâğıt para. Üstadımın o Şark Darülfünununa, o zamanda, banknotun kıymetli vaktinde yüz elli (150) bin lira tahsisatı, iki yüz mebustan yüz altmış üç (163) mebusun imzasıyla kabul etmişler. RNK-Şuâlar/666
- hasbihâl Halleşme; görüşüp konuşma, sohbet. Birine durumunu anlatarak kendisinden fikir isteme; danışma. Kendi kendime bir hasbihaldir [Bu hasbihali Ankara makamatına işittirmeyi, ıslahtan sonra sizin tensibinize havale ederim.] RNK-Emirdağ Lâhikası/39
- telvîh (a.i. levh'ten. ç. telvîhât.) Açıklama, belli etme. Söz arasında manalı söz söyleme. Posa haline getirme. ed. kastedilen şeyin lazımı olan şeylerden bahsetmek suretiyle olan kinaye. Susuzluktan insanın çehresi bozulmak. Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek. Kocamak. Saç ağarması. Almak. İşaret etmek. Edb: Lüzumlu şeylerden bahsetmek suretiyle olan kinâye. Meselâ: Filâncanın mutfağında çok odun sarf olunur denildiği zaman, bundan, mutfakta çok yemek pişirildiğine, ev sahibinin cömertliğine ve misafirin çokluğuna intikal edilir. Altıncı Telvihinin Üçüncü Noktasında icmâlen beyan olunduğu ve sair Sözlerde kat'iyen ispat edilmiştir ki, bu dâr-ı dünya dârü'l-hizmettir, dârü'l-ücret değil. RNK-Mektubat/645
- firdevs (a.i. ç. ferâdîs.) Cennet, cennetin en yüksek yeri. Cennette altıncı kat. Bostan, bağ, bahçe. Bugünlerde mübarek kahramanların Firdevsî ve Yusufî Meyvelerini tashih ederken o risale bana o derece kuvvetli ve kıymetli göründü ki, bağırarak dedim: RNK-Emirdağ Lâhikası/50
- iktirân Yanına gelme, yaklaşma. Mukarin olmak. iki şeyin beraber gelmesi. Ulaşma. Eğer sevgili Üstadımız "iktiran" tâbir edilen iki nimetin beraber geldiğini daha evvelden bize izah etmeseydi, çok minnettarlıklarımızı kalblerimize tercüman olan kalemlerimizden okuyacaklardı. RNK-Tarihçe-i Hayat/602
- mürevvic-ı âmâl İtibar gören işler. Gâye ve emelleri yayan. İtibar gören işler. hususan âlem-i İslâma yerleştirmek isteyen bir cemiyet ve onların nâşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli(uygulamaya sokmaya çalışan, teşvik eden) olan bir iki gazete matbaası ve kütüphanesi darmadağın edilerek, RNK-Tarihçe-i Hayat/610
- halâskâr Kurtarıcı. Halâs eden, kurtaran. Medet istedi, bir yol aradı, bir halâskâr taharri etti. RNK-Tarihçe-i Hayat/172
- settâre Örtünecek, gizlenecek, saklanacak yer. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için, hâli, settareli bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki: RNK-Mektubat/186
- kazâ-yı hâcet İhtiyacı giderme, ihtiyacı karşılama. Kaza-yı hacet için bir yer aradı RNK-Mektubat/186
- Sıffîn Hz. Ali ile Hz. Muâviye'nin savaştığı yer ve bu savaşın adı. Amma Hazret-i İmam-ı Ali'nin Vak'a-i Sıffin'de Hazret-i Muaviye'nin taraftarlarıyla muharebesi ise, hilâfet ve saltanatın muharebesidir. RNK-Mektubat/87
- tel'în (a.i. la'n'dan ç. tel'înât.) Lanet okuma, lânetleme. Şu alçak siyasettir ki, K.T.T.'yi zahiren tel'in ettiği halde, gizlice dehalet ediyor. RNK-İlk Dönem Eserleri/358
-
- bera-yı malûmat Bilgi ve malumat için, bilgi vermek için. Ben de ifademi şimdi adliyenin şahs-ı mânevîsineve Dahiliye Vekiline berâ-yı malûmat beyan ediyorum. RNK-Emirdağ Lâhikası/351
- Haccac-ı Zalim Vaktiyle Irak`ta valilik yapan, ancak Peygamberimizin soyundan gelenlere karşı düşmanlık besleyen ve seyyitler soyundan gelen pekçok kişinin kanını döken zalim bir Emevî hükümdarıdır. Nihayet Haccac-ı Zalim büyük bir orduyla üzerine hücum ederek, şiddetli müsademeden sonra o kahraman-ı âlişan şehid edilmiş. RNK-Mektubat/153
- Yezîd Emevî devletinin kurucusu Hz. Muâviye (r.a.)'nin oğlu. görüyorlar. Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelâmın büyük allâmesi olan Sadeddin-i Taftazanî, "Yezide lânet caizdir" demiş; fakat "Lânet vaciptir" dememiş. RNK-Emirdağ Lâhikası/263
- Sadeddin-i Taftazani (1322-1390) Büyük İslam alimlerindendir. Belagat, mantık, metafizik, kelam, fıkıh ve bir çok ilim dalında eser vermek suretiyle haklı bir şöhrete sahip oldu. Kaleme aldığı eserleri, bir çok İslam medresesinde ders kitabı olarak okutuldu. Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde fikirlerinden alıntılar yapılan Taftazani'nin künyesi; Sadeddin Mesud b. Ömer şeklindedir. 1322 yılında Horasan bölgesinde bulunan, Nasa yakınlarındaki Taftazan kasabasında doğdu. İlk eserini daha 16 yaşında iken, Faryamud'da bulunduğu sırada yazdı (1338). Herat, Gucduvan, Gülistan ve Harizm'de bulundu. Timur tarafından Semerkand'a davet edildi. Taftazani, Hicaza gitmek üzere olduğunu bildirerek daveti kabul etmediyse de ikinci kez davet edilince kabul ederek Semerkand'a gitti. Timur, kendisine büyük hürmet gösterdi. Şiraz bölgesi Timur tarafından alınınca burada bulunan ve daha önceden Timur tarafından tanınan Şerif Cürcani de Semerkand'a geldi. Şerif Cüncani'nin Semerkand'a gelmesiyle birlikte ilmi müzakere ve tartışmalar da artmaya başladı. Bu tartışmalar alimler arasında sözlü yapıldığı gibi eserlerine de yansıdı. Bu iki alim arasında yapılan müzakere konularından bir tanesi, sahabeler ve tabiin döneminde meydana gelen olaylar ile ilgilidir. Risale-i Nur'da da gördüğümüz bu müzakerelerde, Bediüzzaman Hazretleri Taftazani'nin; "Yezide lanet caizdir" sözlerine ve bu konuda yapılan tartışmalara açıklık getirmektedir. Taftazani'nin söz konusu ifadelenin, "Lanet vaciptir, hayırdır ve sevabı vardır" şeklinde anlaşılamayacağını ve böyle ifadelerinin de olmadığını belirtmiştir. Bediüzzaman, delalet ehli ve zındıkanın, Müslümanlar arasındaki en ufak bir ihtilafı büyüttükleri, iman ehlini şaşırtıp şeairi bozmak suretiyle Kur'an ve iman aleyhinde kullandıkları ikazında bulunur. Bu müthiş düşmana karşı, teferruattaki bazı küçük ihtilafların tartışma konusu yapılmaması, bunlara kapının açılmaması gerektiğini belirtmiştir. Ölmüş ve ahrete intikal etmiş kişilerin bazı kusurlarını deşmenin manasızlığını ifade etmiştir. (Emirdağ Lahikası, s. 178) Taftazani'nin çağdaşı olan Seyyid Şerif Cürcani gibi Ehl-i Sünnet vel-Cemaatin allameleri şu karşılığı vermişlerdir: "Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve facirdirler; fakat sekeratta imansız gittikleri gaybidir. Ve kati bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı kati ve delil-i kati bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimali olduğundan, öyle hususi şahsa lanet edilmez. Belki, Allah'ın laneti zalimler ve münafıklar üzerine olsun gibi umumi bir ünvan ile lanet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur." (Emirdağ Lahikası, s. 180) Sahabeler dönemindeki hadiseleri, içtihat farklılıkları şeklinde görüp deşmemekle, bir taraftan Alevilik adı altında yapılacak hücümların önü kapatılırken, diğer taraftan da Vehhabilik damarı ve Rafizilikten gelebilecek zararların da önüne geçilmiş olur. Çünkü, "gizli münafıklar, Vehhabilik damarıyla en ziyade İslamiyeti ve hakikat-i Kur'âniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevilikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslamiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar." (Emirdağ Lahikası, s. 178) Gereksiz teferruata inip zarardan başka bir kazancı olmayan bu konularda, hakikat taraftarı olanlar, sünneti kendilerine rehber edinen dört büyük mezhep imamı ve Ehl-i Beyt'in on iki imamı Müslümanlar arasında çıkan fitneleri söz konusu edip tartışmayı caiz görmemişlerdir. Menfaatsizliğine ve zararlı olduğuna hükmetmişlerdir. Gözönünde bulundurulması gereken çok ehemmiyetli bir husus da her iki tarafta büyük sahabilerin olması meselesidir. Cennetle müjdelenen Hazreti Talha ve Hazreti Zübeyir (ra) gibi sahabilerden söz ederek taraftarlık hissiyle garazkarlık besleme tehlikesi söz konusudur. Eğer yapılanlarda hata varsa tövbe etmiş olma ihtimalleri çok yüksektir. Geçmişte olanlara lüzumsuz bir şekilde takılıp kalmak, şeriatın emretmediği halleri araştırmak, İslamiyet'e dehşetli darbeler vuran, binlerle laneti, nefreti hakkedenlere önem vermemek gibi bir durum, iman sahibi müdakkik bir zatın kutsi vazifesine uygun düşmez. Günümüzde de üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisi de başkalarını küfürle itham etme ve lanetlemedir. Hatta bu durum adeta manevi bir hastalık halini almıştır. İslam'a göre, melunları hatıra getirmeyip, dolayısıyla lanet etmemenin hiçbir zararı yoktur. Lanet getirme, birini methedip muhabbet beslemeye benzemez ve salih amelden de sayılmaz. Muhabbet edilen kişiye göre sevap veya günah kazanma durumu söz konusudur. Ancak, lanet getirme ve küfürle itham etme böyle değildir. Herhangi bir sevap kazandırmadığı gibi, yanlış kişiye karşı kullanılması çok zararlıdır. (Emirdağ Lahikası, s. 178) Taftazani, yazdığı eserleri ile bir çok kişiyi etkiledi. İbn Haldun, yazmış bulunduğu "Mukaddime" adlı eserinde, ondan söz etmektedir. Taftazani, hem Şafii hem de Hanefi mezhebiyle ilgili eserler kaleme aldı. Bundan dolayı da bazı alimler kendisini Hanefi, bazıları da Şafii mezhebine bağlı olduğunu yazmaktadırlar. Arkasında çok sayıda eser bıraktıktan sonra 1390 yılında vefat etti. Vefat tarihi bazı kaynaklarda 1389, bazılarında 1395 diye de kaydedilmektedir. Taftazani, imanı "Cenab-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur" şeklinde tanımlar. Şemsi Ezeliden insanın vicdanına ihsan edilen iman nuru, vicdanın iç yüzünü tamamıyla ışıklandırır. Bu sayede kainata karşı bir dostluk ve yakınlık meydana gelir. Bir emniyet vucüt bulur. İnsanın kalbinde meydana gelen büyük manevi kuvvetin yardımıyla her türlü musibete ve olaya karşı mukavemet gösterebilir. Kalbin genişlemesiyle hem geçmiş hem de gelecek zamanları içine alır. Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği iman nuru ile amel ve kabiliyetler gelişip yayılarak Cennete doğru yol alır. (İşaratü'l-İ'caz, s. 46) Eserleri 1-Şerhü'l-Tasrif el-İzzi; Dil bilgisi ile ilgili olan bu eserini henüz onaltı yaşlarında iken yazmıştır. 2-El-İrşad ( İrşadü'l-Hadi); Harizm'de bulunduğu sırada Arapça olarak yazdı. Dil bilgisi ile ilgilidir. 3-El-Şerhü'l-Mutavval; Belagat ile ilgilidir. Herat'ta kaleme aldı. 4-Muhtasarü'l-Maani; Belagatla ilgilidir. Gucduvan'da tamamlamıştır. 5-Şerhü'l-Kısm el-salis mine'l-Miftah; Semerkand'da bulunduğu sırada tamamladı. Belagata dairdir. 6-El-Telvih ila keşfü'l-Hakaik el-Tenkih; Gulistan'da yazdı. Fıkıh ile ilgilidir. 7-Şerhü'l-Muhtasar fi'l-usul; Harizm'de tamamladı. Fıkha dairdir. 8-El-Miftah; Şafii mezhebiyle ilgilidir. 9-İhtisar Şerh Telhisü'l-Cami el-kabr; Hanefi mezhebi ile ilgilidir. 10-El-Niamü'l-savabiğ fi şerhü'l-kelam; Tefsire dairdir. 11-Mukaddemat-ı İsna Aşer; Kırk elli sayfadan oluşan bu eserinde kader konusunu ele alıp izah etmeye çalışmıştır. Bunların dışında mantık, metafizik ve kelam ile ilgili eserler de yazmıştır. Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelâmın büyük allâmesi olan Sadeddin-i Taftazanî, "Yezide lânet caizdir" demiş; fakat "Lânet vaciptir" dememiş. RNK-Emirdağ Lâhikası/263
- İbni Teymiye Üstad Hazretlerinin İbni Teymiye hakkındaki görüşleri nelerdir? Yazar: Sorularla Risale, 06-10-2010 Risale-i Nur'da İbn-i Teymiye ve talebesi hakkında geçen yerleri verelim ve bununla ilgili nasıl bakmamız hususunda birkaç prensibi tespit edelim. "Üçüncü esas: Vehhâbilerin azîm imamlarından ve acîp dehâları taşıyan meşhur İbni Teymiye ve İbni Kayyıme'l-Cevzî gibi zatlar Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi azîm evliyâya karşı fazla hücum ettikleri ve güya mezheb-i Ehl-i Sünneti Şîalara karşı Hazret-i Ebû Bekir'in (r.a.) Hazret-i Ali'den (r.a.) efdâliyetini müdafaa ediyorum diyerek, Hazret-i Ali'nin (r.a) kıymetini çok düşürüyorlar. Hârika faziletlerini âdileştiriyorlar. Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi çok evliyâyı inkâr ve tekfir ediyorlar." "Hem, Vehhâbiler kendilerini Ahmed İbni Hanbel mezhebinde saydıkları için, Ahmed İbni Hanbel Hazretleri bir milyon hadisin hâfızı ve râvîsi ve şiddetli olan Hanbelî mezhebinin reisi ve halk-ı Kur'ân meselesinde cihanpesendâne salâbet ve metânet sahibi bir zat olduğundan, onun bir derece zâhirî ve mutaassıbâne ve Alevîlere muhâlefetkârâne mezhebinden din nâmına istifade edip, bir kısım evliyânın türbelerini tahrip ediyorlar ve kendilerini haklı zannediyorlar. Halbuki, bir dirhem hakları varsa, bazan on dirhem ilâve ediyorlar."(1) "İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhâbîlik damarıyla en ziyade İslâmiyeti ve hakikat-i Kur'âniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevîlikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslâmiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hattâ sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nur'un aleyhinde istimal edilen en tesirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar." "Şimdi Haremeyn-i Şerîfeyne hükmeden Vehhâbîler ve meşhur, dehşetli dâhîlerden İbnü't-Teymiye ve İbnü'l-Kayyim-i Cevzî'nin pek acip ve cazibedar eserleri İstanbul'da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meşreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid'alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i Âl-i Beytten gelen ve şimdi izharı lâzım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirtlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer'î yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer'î var. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevap yok. Çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer'î yok, hiç zararı da yok." "İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsnâ Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkûr hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahis ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler, menfaatsiz, zararı var demişler."(2) Bizim ölçümüz ve mihengimiz Ehl-i sünnet vel cemaattir. Bu ölçü ve mihenge uymayan bütün görüşleri reddederiz. İbn-i Teymiye’nin Ehl-i sünnete uymayan bir çok görüşleri vardır. Bu görüşleri kabul etmek doğru olmaz. Ama bütünü ile de inkar ve tekfir caiz değildir. Zira ne kadar ifrat ve yanlış görüşleri olsa da İslam dairesi içindedir. İslam dairesi içinde olan bir alimi de bütünü ile inkar ve tekfir etmek yanlış olur. Günümüzde bu İbni Teymiye ve İbni Kayyıme'l-Cevzî gibi alimlerden etkilenen ve onun ifrat görüşleri ile hareket eden düşence akımları da vardır. Bunların başında Vehhabilik akımı gelir ki bunların en ziyade öne çıkardıkları fikirler, tasavvuf mesleğini bütünü ile inkar ve tevessülü, yani makbul zatları vesile ederek dua etmeyi şirk saymalarıdır. Bunun dışında Kur'an ve sünnet içinde geçen müteşabih olan ayet ve hadisleri, teşbih (Allah’ı mahlukata benzetme) ve tecsime (Allah’ı cisimleştirme) kaçan yorumları, sarhoşun yaptıklarından mesul olmayacağı, mezhep ve meşrepleri inkar, ifrat ve yanlış fikirleri içindedir. İbni Teymiye Sual: Vehhabilerin [selefilerin] Şeyh-ül-İslam bilip yolundan gittikleri İbni Teymiye kimdir, âlimlerimiz onun hakkında ne demiştir? CEVAP Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti. İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır. Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin), (Şevahid-ül-hak), (Cevahir-ül-bihar), (Seyf-ül-Cebbar) ve (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir. İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid Abdülhakim Arvasi, “İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir” buyurdu) diyor. (Türkiye’nin Manzarası) Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır. İslam âlimleri buyuruyor ki: (Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i Mekki - Fetava-yı hadisiyye] (İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam] (İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra] (Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras haşiyesinde bildiriliyor.) (İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi] İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun) El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır. (Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi) (Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner” dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi] Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile diyor ki: (Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye bağlıdır.) (Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır. Cehennem azabının sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74) (Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir. Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi. (Hadika) İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki: (İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.) [Tabakat-ül-kübra] İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki: (İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul Muarıd] Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki: (İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat, Hristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.) İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki: (İbni Teymiye; “Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine] İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki: (İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır. Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye] Sual: Selefilerin vazgeçilmez üç prensibi varmış, bunlara uymayan Allah’ın gönderdiği din ile amel etmezmiş. Bu hususta açıklama yapar mısınız? CEVAP İbni Teymiye, Furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. Selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. İslamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. Yoksa İslam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. Çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. Dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş. Selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle: 1- Münezzel din: Kur’an-ı Kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları. 2- Müevvel din: Mezhep imamlarının Kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler. 3- Mübeddel din: Geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler. İbni Teymiye’ye göre, Münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. Çünkü Allahü teâlâ bir müctehidin Kitap ve Sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. Hatta onu mükellef de tutmaz. Herkesi Kitap ve Sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. Bu bakımdan herkes, Münezzel din ile amel etmelidir. Müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. Ama müctehid olanlara bu caiz değildir. İbni Teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, Kitap ve Sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. Kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, İbni Teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi Kitap ve Sünnete el atmaya iterler. İbni Teymiye’nin Mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. Çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. İslamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir. Uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. Uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. Bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. İbni Teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. Fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. Onun bu mugalatasına İslam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir. Mezhepsizler, imamları olan İbni Teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup Kitap ve Sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. Bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler. Biz de mezhep imamımız olan imam-ı a'zam hazretlerinin hükümleriyle amel edince, onun usullerine uyunca, Allah’ın gönderdiği din ile değil, mezhep imamlarının çıkardığı din ile amel ettiğimizi söylerler. İbni Teymiye’ye uyup Kitap ve Sünnete el ve dil uzatan mezhepsizler, bizim de imam-ı a'zama uymamıza ne hakla karşı çıkarlar ki? En kötü insan kimdir? Sual: İbadet etmemek, günah işlemek kibirden midir? İbni Teymiye’nin bir mezhebe bağlanmaması da mı kibirdendir? CEVAP İki âyet-i kerime meali şöyledir: (Allahü teâlâ, ibadet etmekten çekinip kibirlenenleri [ceza vermek için] kıyamette toplar.) [Nisa 172] (Dünyada kibirlenip, günah işlediniz. Bugün şiddetli azap göreceksiniz.) [Ahkaf 20] Cahiliyet döneminde Araplar kibirlerinden ayakkabılarının bağı kopsa eğilip bağlamazlardı. Asr-ı saadette iman edenler, eğilip toprağa secde ettiler, ama müşrikler yine kibirlerine devam ettiler. Kâfir kalmalarına kibirleri sebep oldu. İmam-ı Süyûti hazretleri buyuruyor ki: İbni Teymiye, kibirliydi, kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdetiydi. (Kamul-muarıd) İşte bu kibri yüzünden bir mezhebe bağlanmayıp, mezhepsiz olmuştu. İmam-ı Ebu Yusuf, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Züfer gibi büyük âlimler, müctehid oldukları hâlde, Hanefi mezhebinin mensubu olmakla şereflendiler. Hiç kimse onları tenkit etmedi. Hâlbuki İbni Teymiye, bu şereften mahrum kaldı, tenkit yağmuruna tutuldu, hatta küfre girdiği bile bildirildi. Dalalet fırkalarının hepsi de, kibirleri yüzünden çeşitli fırkalara bölünmüştür. Her fırka kendisinin doğru olduğunu, diğer fırkaların sapık olduğunu ilan etmiştir. Hâlbuki tevazu, hakkı çocuk söylese bile kabul etmektir. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Kötü sıfatların en kötüsü, kibir sıfatıdır) buyuruyor. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Kibir, hakka razı olmamak, hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.) [Müslim] (En kötü kimse, katı kalbli ve kibirli olandır.) [İ. Ahmed] (Kibirden sakın! Kibir şeytanı, hazret-i Âdem’e doğru secdeden alıkoydu.) [İ. Asakir] (Büyüklenip, kibirli yürüyen kimse, ölünce Allah’ı gazaplı bulur.) [Buhari] (Cehennemlikler katı kalbli, cimri ve kibirli kimselerdir.) [Buhari] (Kibrinden dolayı ağzını eğip bükerek konuşan ateştedir.) [Taberani] (Tevazu edip, fakirlerle beraber ol ki, Hak indinde değerin artsın ve kibirden kurtulasın.) [E. Nuaym] (Eski elbiseli fakir de, kibirli olabilir.) [İ. Ahmed] (Allahü teâlâ, [özellikle] kibirli fakire buğzeder.) [Taberani] (Lâ ilâhe illallah kelimesini şeksiz, kibirsiz ve zulüm yapmadan söyleyeni Allahü teala Cehennem ateşinden korur.) [Hâkim] (Güzelliğin âfeti kibirlenmektir.) [Harâitî] (Kibir, her güzelliği yok eder.) İbni Teymiyye ve mücessime Sual: İbni Teymiyye’nin, Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden mücessime fırkasından olduğu, kendi kitaplarında yazıyor mu? CEVAP Evet, kendi kitabında, hâşâ Allah’ın Arş’ın üstünde olduğunu ispat etmek için diyor ki: Allah dilerse, bir sivrisineğin sırtına yerleşir de, sivrisinek Onun kudreti ve rububiyetinin lutfü ile Onu yüklenip kaldırır. Böyleyken Allah Arş’ın üzerine nasıl yerleşmez? (Beyan Telbis el-Cehmiyye, 1/568) Bu konuda, Zahid-ül-Kevseri diyor ki: İbni Teymiyye’nin Allahü teâlâ hakkındaki sözü işte budur. Sanki mabudunun sineğin sırtına oturması, gerçek bir işmiş gibi, bunu, Allahü teâlânın, sineğin sırtından daha geniş olan Arş’ın üzerinde karar kılmasına delil olarak ileri sürüyor! Allahü teâlâ, bundan münezzehtir. İbni Teymiyye ve yandaşlarından önce, insanlardan, böylesi akılsızca bir söz söyleyen bir kimseyi bilmiyorum. Bu öyle bir cinnet getirmektir ki, üzerinde hiçbir cinnet getirmek yoktur. Allah, onların vasfettiklerinden münezzehtir. Sineğin taşıdığı bir mabud tasavvur eden biri, muhatap bile alınmaz. (Makalat-ül-Kevseri, 301)
- İbnü'l-Kayyım el-Cevziyye İbnü'l-Kayyım el-Cevziyye'nin "Elbeyan fi aksamil Kur'an" namında bir kitabı var mı? İbnü'l-Kayyım el-Cevziyye kitabının Fatiha suresinin tefsirinde evliyaları, "azap verilenler"le birlikte saymış. Risaleler gözlüğü ile bakar mısınız? Yazar: Sorularla Risale, 18-2-2012 "Üçüncü esas: Vehhâbilerin azîm imamlarından ve acîp dehâları taşıyan meşhur İbni Teymiye ve İbni Kayyıme'l-Cevzî gibi zatlar Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi azîm evliyâya karşı fazla hücum ettikleri ve güya mezheb-i Ehl-i Sünneti Şîalara karşı Hazret-i Ebû Bekir'in (r.a.) Hazret-i Ali'den (r.a.) efdâliyetini müdafaa ediyorum diyerek, Hazret-i Ali'nin (r.a) kıymetini çok düşürüyorlar. Hârika faziletlerini âdileştiriyorlar. Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi çok evliyâyı inkâr ve tekfir ediyorlar." "Hem, Vehhâbiler kendilerini Ahmed İbni Hanbel mezhebinde saydıkları için, Ahmed İbni Hanbel Hazretleri bir milyon hadisin hâfızı ve râvîsi ve şiddetli olan Hanbelî mezhebinin reisi ve halk-ı Kur'ân meselesinde cihanpesendâne salâbet ve metânet sahibi bir zat olduğundan, onun bir derece zâhirî ve mutaassıbâne ve Alevîlere muhâlefetkârâne mezhebinden din nâmına istifade edip, bir kısım evliyânın türbelerini tahrip ediyorlar ve kendilerini haklı zannediyorlar. Halbuki, bir dirhem hakları varsa, bazan on dirhem ilâve ediyorlar."(1) İbni Cevzî’nin lâkabı Ebu Abdillah’tır. Tam adı ise, Şemsüddin Muhammed bin Ebî Bekir bin Eyyûb ed-Dımeşkî’dir. İslâm bilimlerinin birçok alanında eser vermiş Hanbelî âlimidir. 1292 tarihinde Şam civârında dünyaya geldi. Öğrenim hayatına babasından aldığı derslerle başlayan İbni Kayyım, çeşitli hocalardan Arap dili ve edebiyatı, hadis, kelâm, usûl ve fıkıh okudu. Fıkıhta asıl hocası İbni Teymiyye olup, onun bir çok eserini bizzat kendisinden okuma imkânı buldu. Cevziyye Medresesinde imamlık yaptı. 1342 yılında Sadriyye Medresesinde ders vermeye başladı ve bu görevini vefat edinceye kadar sürdürdü. Bazı (tecsim ve teşbihi andıran) görüşleri, âlimler tarafından tenkide uğradı. İbn-i Kayyim-i Cevzi ve hocası İbn-i Teymiyye Vehhabilik mezhebine kapı açan iki müfrit alimdir. Bu iki alim fıkıh ve akaid alanlarında bazı usul farklılıklarından dolayı farklı ve yanlış neticelere varmışlardır. Et-Tibyan Fi Aksamil Kur-an, İbn Kayyım el-Cevziyye’nin kitabıdır. Bu zatın ve hocası İbn-i Temiyye’nin Ehl-i sünnete muhalefet ettiği konuları maddeler halinde sıralayalım. 1. Ehl-i sünnet alimlerince en çok tenkit edildiği konu teşbih ve tecsime ( Allah’a mekan verme) varan fikirleridir. Mesela "Allah arşa istiva etti" ayetini zahiri üzerine anlayıp tevil yolunu da bidat olarak kabul etmiştirlerdir. 2. En meşhur hatalı görüşü ise tasavvuf ve tarikat mesleklerini bidat sınıfına dahil edip, Muhyiddin-i Arabi Hazretlerini tekfir (Kafir kabul etmesi) etmeleridir. Kafirler hakkında nazil olan bir çok ayeti evliyalar hakkında yorumlayarak dalalete ve bidate sapmışlar. Evliyaları "azap verilenler" kapsamında değerlendirmeleri bu sapkın bakış açılarının bir neticesidir. 3. Tevessülü, yani Allah’a vesile edilerek yapılan duaları şirk saymışlar. Mesela "Allah Resulünün hürmetine beni affet" sözü, hocası ve bu alime göre şirk unsurudur. 4. Allah Resulü (asv) ve büyük zatların şefaat hakkını kabul etmezler. 5. Fıkıhta Ehl-i sünnetin kaidesi olan "Haram yolla kendini sarhoş eden, sarhoşluk halindeki tasarruflarından mesuldür." hükmü yerine, "Sarhoş tasarrufunda mazurdur ve hükümleri de geçersiz." diye iddia edip Ehl-i sünnet yolundan ayrılıyorlar. 6. Evliyalara ve onların türbelerine karşı hürmetsiz fikirleridir. Hatta Peygamberimizin 8asv) kabr-i şerifine puthane, onu ziyaret eden hacılara putperest diyecek kadar ileri gitmiştir. Yalnız, bizim Ehl-i sünnet içinde bazı avam insanların aşırı gidip evliya ve türbelerine karşı şirke varacak kadar tavırları da bu fikirde etkili olmuştur. 7. Mezhepler konusunda çok aşırı gidip İmam Ahmet bin Hanbel dışındaki bütün hak mezheplere soğuk bakıyorlar. Özellikle reyci olan Hanefi mezhebine biraz daha mesafeli duruyorlar. Bu zatların aşırı ve sivri fikirleri, ileride tartışmalara ve ihtilaflara sebep olacak olan Vehhabilik akımına ilham kaynağı olmuştur. Bir nevi onlara kapı açmışlardır. Onlar da bu fikirler çerçevesinde radikal ve ilimden yoksun bir tarz ile şiddet ve teröre meyilli bir örgütlenme içine girmişlerdir. İbn-i Kayyim-i Cevzi, hocası İbn-i Teymiyye'nin çok ifrat fikirlerini de reddetmiştir. Bu hususta hocasından daha halim ve selim bir fıtrata sahiptir. Hocası ile Şiilikte aşırı giden guruplara karşı da çok çetin çatışmalara katılmış, çok müfrit Şia hareketlerini de ortadan kaldırmışlar.
- kâtib-i umûmî Genel sekreter, genel yazman. Eski dahiliye vekili, şimdi parti kâtib-i umumisi Hilmi Bey, RNK-Emirdağ Lâhikası/280
- azîmet-i şer'iye Dinî azimet; dinde takva ile hareket etmek. Çok zaman evvel zâtınız ve sizin mesleğinizdeki hocaların, zarurete binaen ruhsata tâbi ve azîmet-i şer'iyeyi bırakan fikirlerlerine, benim fikirlerim muvafık gelmiyordu. RNK-Tarihçe-i Hayat/769
- adâlet-i izafiye İzâfi adâlet, yere şartlara ve diğer durumlara göre olan göreceli adalet, toplumun selameti için ferdin rızasıyla cüzi hukukun feda edilmesini öngörebilen adalet anlayışı. İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir. Küll'ün selâmeti için, cüz'ü feda eden adalet usulüdür. (Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, "ehvenüş-şer" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise "adalet-i izafiye"ye gidilmez, gidilse zulümdür. M.) Lâkin, adalet-i izafiye, cüz'ü külle feda eder. RNK-İlk Dönem Eserleri/309
- mûcib-i şükrân şükür ve teşekkür etmeyi icab ettiren. Fakat bir nokta var ki, mûcib-i şükrandır: RNK-Tarihçe-i Hayat/638
- haccü'l-ekber En büyük hac. Arefe günü Cumaya tesadüf eden hac. Evvelâ: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve haccü'l-ekberde bulunan Nur şakirtleriyle ve hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklâliyetini kaybetmiş Hindistan, RNK-Emirdağ Lâhikası/340
- cemahir-i müttefika Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler, müttefik cumhuriyetler. Birleşik cumhuriyetler. Hususan kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i İlâhiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i âti görecek. RNK-İlk Dönem Eserleri/557
- es'adekâllah Allah seni mesut etsin, mutlu kılsın. Allah sana saadet versin.(duâ) hem Hintçe tercüme etmeye ve Hind'e de göndermeye teminat alan kardeşimiz Hafız Mustafa'ya binler bârekâllah ve mâşaallah ve es'adekâllah deriz. RNK-Emirdağ Lâhikası/349
- kütüb-i münzele Vahiy ile Cenâb-ı Hak tarafından indirilmiş mukaddes kitaplar. Ve o fıkrasında tahrif ve nesh olunan kütüb-ü münzeleyi ziyade tenkis ettiği için, o cümleler yazılmamalı; ben de işaret ettim. RNK-Emirdağ Lâhikası/341
- ba'dema Bundan sonra, bundan böyle. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bâdema göremeyecektir. RNK-Emirdağ Lâhikası/341
- bab-ı seraskerî Bâb-ı Seraskerî Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı. Serasker kapısı, askerlik işleriyle uğraşan daire. Acaba, otuz bir (31) Mart hadisesinde Bab-ı Seraskerîde Şeyhülislâm ve ulemayı dinlemeyen sekiz taburu bir nutukla itaate getiren bir adam sekiz sene zarfında—zabıtnâmelere göre—çalışmış, RNK-Şuâlar/470
-
- 1-zâr 2-zar 3-zar(C.: Zuru') 4-zar' 1-İnleyen, sesle ağlayan. Zayıf, dermansız 2-Zayıf, dermansız.Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur. İsimlere eklenerek yer adı bildirilir. Meselâ: Lâle-zar $: Lâle bahçesi.Bedende kılın az olması. 3-Meme. Süt veren hayvan memesi. 4-Meyletmek, eğilmek. Gelmez mi sonu bu uzun hicenin, Geçmez mi gamı bu yaslı gecenin? Zâri arttı, sabrı bitti nicenin, Ey cilve-i rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Tarihçe-i Hayat/662
- düldül Peygamber Efendimize Mısır hükümdarı tarafından hediye edilen katır. Hr-i Kâinat (A.S.M.) Efendimize mahsus bir katır ki, sonradan Hz. Ali (R.A.) Efendimize bahş buyurulmuştur arg. İşe yaramaz binek. Fahr-i Âlem, Arştan bu yere indi, Şâh-ı Velâyet gelip Düldül'e bindi, Zülfikar'a bugün, artık nur dendi, Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/330
- zü'l-fikar Hz. Peygamber'in (a.s.m.) Uhud harbinde Hz. Ali'ye (r.a.) hediye ettiği, ucu iki çatallı meşhur kılıç, zülfekar. Bir Risale ismi.
- camiülesma velkur'ân Kur'ân ve Allah'ın isimlerini içine alan. Dertlere dermansın, mahbub-u cansın, Hem câmiü'l-esmâ ve'l-Kur'ân'sın, Hem de nur-u Haktan bize ihsansın, Ey bir rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/330
- Şefiü'l-Müznibîn Günahkârların bağışlanması için şefaatte bulunacak olan Hz. Muhammed (a.s.m.). Çünkü sensin bu asırda Rahmeten li'l-Âleminin cilvesi, Çünkü sensin şimdi Şefiü'l-Müznibînin vârisi. "Ağisnâ yâ Gıyâse'l-Müstağîsîn" bir duası, Ey şule-i rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/331
- AĞİSNÂ, YA GIYÂSEL MÜSTAĞÎSÎN Ey medet isteyenlere yardım eden, bize yardım eyle. Çünkü sensin bu asırda Rahmeten li'l-Âleminin cilvesi, Çünkü sensin şimdi Şefiü'l-Müznibînin vârisi. "Ağisnâ yâ Gıyâse'l-Müstağîsîn" bir duası, Ey şule-i rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Tarihçe-i Hayat/663
- şeydâ f. Aşktan aklını yitirmiş, aşk çılgını, divane, tutkun. Yok bizde cemiyet kurma hülyası, Yok başka bir yola gitme sevdası, Olduk ancak nurun dertli şeydâsı, Ey dertlilere rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Tarihçe-i Hayat/664
- misk Bir cins güzel koku ismi. (Asya'nın büyük dağlarında yaşayan bir cins erkek ceylanın karınderisi altındaki bir bezden çıkarılır.) O şehidlerin ala dönmüş kefeni, Miskler kokar, güle benzer bedeni. Öper melekler de nurlu nâşını, Ey cilve-i rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Tarihçe-i Hayat/666
- kemter Daha aşağı, daha kıymetsiz, çok değersiz, hakir, itibarsız. Eksik, noksan. Ben manâsına tevazu sözü. Nurdan kanadın, hem sağlam kolun var, Nurdan senin hakka giden yolun var. Kabul et, bir kemter Feyzi kulun var, Ey bu asırda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! RNK-Tarihçe-i Hayat/667
- 1-rehâ 2-rehâ 3-reha 1-Bolluk, genişlik. Zenginlik, varlık içinde bulunma. Rehavet, gevşeklik, sölpüklük. 2- Kurtulma, kurtuluş, halas. şanlıurfa şehrinin eski adı. 3-Geniş yer. Eller açıp yürü, bugün kana kana Risale-i Nur'dan ışık al Aşka uyan, nura kanan her zerrede reha var, Hüner değil dostu düşman, yârı ağyar eylemek, Yadı biliş yapasın ki, ancak dostta vefa var. RNK-Tarihçe-i Hayat/668
- 1-atlas 2-atlâs(a.i. talas'ın ç.) İpekten yapılmış kumaş. Üstü ipek, altı pamuk kumaş. * Düz tüysüz. * Büyük harita. * Atlas Okyanusu.Hünerdir ki, yaprak atlas, toprak elmas olmalı. 2-Eskitmeler, yıpratmalar. s. Eski, aşındırılmış, yıpranmış. Çünkü bir bak, ne yaprakta, ne toprakta beka var. Kısa görüp denizleri, damlalara çevirme, Hakikatte, her damlada gizli birer derya var. RNK-Tarihçe-i Hayat/668
- efgan f. Izdırap ile haykırma, bağırıp çağırma; inleme, bağrışma. (bkz. Figan.) Yine göç var diye Mecnuna haber verme sakın! Yine matem, yine zâri, yine efgan olacak. Açılan ol gül-ü tevhid, sararıp solsa gerek, Kapanıp kâbe-i irfan, yine viran olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- nâle İnilti, figân. Kamış kalem. Kamış düdük. Şeker kamışı. Haber aldım ki yarın yad olacakmış bize yâr, Ne büyük yâre ki, kimler buna derman olacak? Bu büyük derd-i elemden kime şekva edeyim? İşiten nâlemi, hep ben gibi nâlân olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- 1-dûr 2-dûr (a.i. dar'ın ç.) 1-Uzak, ırak. 2-Evler. Bölgeler. O şifa-bahş olan envarını sen çeksen eğer, Bana kim nur verecek, kim bana Lokman olacak? O temiz pak nefesin, âb-ı hayatı bu çölün, Onu dûr etme ki her fert ona reyyan olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- reyyân (C.: Rivâ) Suya kanmış, sudan doymuş. Cennette oruçluların girdikleri Cennet kapısı. Sarhoş. O şifa-bahş olan envarını sen çeksen eğer, Bana kim nur verecek, kim bana Lokman olacak? O temiz pak nefesin, âb-ı hayatı bu çölün, Onu dûr etme ki her fert ona reyyan olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- meh-i tâban Parlayan ay. Hele ol nur-u şerifin kime değmişse eğer, Küçücük zerre de olsa, meh-i tâbân olacak. O lütufkâr, o keremkâr eli öptükçe benim Bu küçük kalb-i hazînim yine handan olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- handan f. Gülen, gülücü, neşelenen, şen, mesrur. Hele ol nur-u şerifin kime değmişse eğer, Küçücük zerre de olsa, meh-i tâbân olacak. O lütufkâr, o keremkâr eli öptükçe benim Bu küçük kalb-i hazînim yine handan olacak. RNK-Tarihçe-i Hayat/670
- taht-ı tevkif Gözetim altında, hapishanede. yüz arkadaşıyla taht-ı tevkife alınan bir adam, yüzer emare ve karinelere istinaden inayet-i ilâhiyeden geldiğine kat'î bir kanaatle işârât-ı Kur'âniyeden bir müjdeyi hem kendine, RNK-Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî/84
-